RADYONUN ÜLKEMİZDEKİ TARİHİ
Günümüz iletişim çağı olarak anılıyor. Akıllı telefonlar, internet ve yakın gelecekte bizi bekleyen birçok yeni teknoloji, mekânlar arası mesafeyi ortadan kaldırıyor. Ancak uzun yıllar boyunca iletişim aracı olarak telgraf, radyo gibi artık bizlere ilkel gelen teknolojiler kullanıldı ve ilk çıktıkları yıllarda dünyayı köklü bir şekilde değiştirecek kadar öncülerdi. Artık hayatımızda telgraf olmasa da radyo, vazgeçemediğimiz iletişim araçlarından biri olarak hayatımızda yer almaya devam ediyor. Eskise de hayatımızda var olmaya devam eden radyonun ülkemizdeki tarihini, ilk radyo yayınlarını ve önemli gelişmeleri yazımızda okuyabilirsiniz.
Radyonun, eski ismiyle “telsiz telefon”un icadı birçok teknolojik üründe olduğu gibi tek bir isme ait değil. Birçok mucidin çalışmalarının ortak sonucu olarak icat edilen radyo ile ilgili ilk çalışmalar 1800’lü yıllarda başlar. Telgraf sistemi sayesinde kablolu iletişimin mümkün olduğunu keşfeden mucitler çalışmalarına hız kesmeden devam ederken 1900’lü yıllarda radyo artık özellikle savaş ortamındaki Amerika ve Avrupa’da yayın hayatına başlar. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bir eğlence aracı olarak da evlerimize girer. Ülkemizde de Kurtuluş Savaşı’nda radyonun ve telgrafın gerekliliği fark edilir ve bu çalışmalara önem verilir. Zaten iki iletişim aracı da aynı dönemde icat edilmiş, gelişimleri birbirini etkilemiştir.
Ülkemizde ilk radyo yayını Cumhuriyet’in ilanından sonra 1925’te “Telsiz tesisi hakkında kanun” yasasının çıkmasının ardından süren yoğun çalışmalar sonucu 6 Mayıs 1927’te gerçekleşir. Daha önceki tarihlerde Fransızlar amatör olarak radyo yayını yaparak bando müzikleri yayınlasa da bu çalışmalar yerli yayınlar değildir. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de ilk radyo yayınları amatörler tarafından basit bir radyo alıcısıyla yapılır.
Hükümetin 1925’te çıkardığı yasanın ardından açtığı ihaleyi üstlenen Fransız şirket, “verici istasyonları”nı kurma görevini üstlenir. Aynı yıl Fransız şirket, kurulum için gerekli çalışmalara Ankara ve İstanbul’da başlar. Yeni kurulacak radyonun yayınlarını ise bu konuda çok istekli olan “İleri” gazetesinin sahibi Sedat Nuri Bey başlatır ve bir şirket kurar. 1926’da vericilerin yapım işlemi tamamlanır ancak yeteri kadar bütçesi olmayan proje için Sedat Nuri Bey, Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla kurulan bankadan destek ister.
Radyo için gerekli bütçeyi sağlayan Sedat Nuri Bey, projenin teknik gereklilikleri için telsiz meraklısı olan yeğeni Hayrettin Bey ile görüşür. Hayrettin Bey, Sultan II. Abdülhamid döneminde telgraf sistemlerini kuran isimdir. Yoğun çalışmalar neticesinde İstanbul Radyosu, 6 Mayıs 1927’de ilk anonsla yayın hayatına başlar. İstanbul Radyosu’nun Sirkeci’deki tarihi postane binasında başlayan radyo yayınları, Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi tarafından gerçekleşir. O tarihlerde kimsede radyo alıcısı bulunmadığı için, postane binasının kapısına yerleştirilen bir hoparlör ile her akşam yayın yapılır. Gerekli alt yapılar geçen yıllar içerisinde iyileştirilirken, radyo yayınları da yavaş yavaş İstanbul’daki evlere ulaşmaya başlar. Yayınlar, 1949’da Harbiye’de inşa edilen Radyoevi Binası’nda devam eder. Ankara’da ise ilk radyo yayını anonsu Kasım 1927’de duyulur. 1938’e kadar tüm yayınlar İstanbul ve Ankara’dan 5 kW gücünde, 1554 metre dalga boyu ile gerçekleşir. Anadolu’daki şehirlere yayılması 120 kW güç ile çalışan istasyonların kurulmasıyla 1940’lı yıllarda olur. 1970’li yıllarda ise Türkiye’nin tamamına radyo yayınları ulaşır. İstanbul’daki vericilerin 150 kW güç ile yayına geçmesi araya II. Dünya Savaşı’nın girmesiyle ancak 1949’da gecikmeli olarak gerçekleşir.
1960’tan sonra 8 ilde “İl Radyoları” kurulur. 1964’ten itibaren radyo yayınlarının yönetimi, özerk ve tarafsız bir kamu iktisadi kuruluşu olarak düzenlenen TRT bünyesinde devam eder. Radyo yayınları, vericilerinin güçlendirilmesi ile daha geniş kitlelere ulaşır. 1973-1978 yılları arasında vericiler güçlendirilerek 4635 kW’ye çıkarılır. 1974’te TRT; daha önce Merkez Radyoları, Bölge Radyoları, İl Radyoları ismiyle yayın yapan organizasyonları TRT1, TRT2, TRT3 ismiyle yeniden yapılandırır. Bu dönemde radyolar her evin zaruri bir parçası olurken, eğitim amaçlı radyo kanalları, polis radyoları ve meteoroloji radyoları da TRT’nin çatısında yayınlar yapar. Hayatımıza televizyonlar girmeden önce radyo tiyatroları, kitaplardan uyarladıkları eserlerle tüm ülkeyi radyo başına toplamış, büyük orkestralar radyo kanallarında bir araya gelerek müzik yayınları yapmıştır.
Hızla gelişen uydu teknolojilerinden faydalanan ülkemiz, 1990’larda önce yurt dışına, sonra ülkemizde kurulan uydu vericileri sayesinde özel radyo yayınlarına başlar. 10 yıl içerisinde 1000’den fazla radyo istasyonu yayın yapar hâle gelir. Sadece kendi ülke sınırlarımızda değil, uzak ülkelerin radyolarına erişimimiz ise 2000’li yıllarda hayatımıza giren internet sayesinde olur. Ancak şöyle bir gerçek var ki bugün sahip olduğumuz iletişim araçları ve internet, radyo dinleme oranlarında sivri bir düşüşe neden olmuştur. Eskiden sevdiğimiz bir şarkıyı dinlemek için saatlerce radyonun başında bekler, çaldığında coşkun bir sevinç duyardık. Günümüzde ise sevdiğimiz müziği dinlemek için telefonumuzda bir tuşa dokunmamız yetiyor.
5,309 okunma