Klasik Müziğin Ülkemizdeki 7 Kadın Temsilcisi
Klasik müzik ile yeni yeni buluştuğumuz yıllarda müzik eğitimi almaları için yurt dışına gönderilen kızlarımız vardı. Onlar sadece aldıkları eğitimle değil; azimleri, çalışkanlıkları, cesaret ve dirençleriyle klasik müziğin doğduğu topraklara bile isimlerini kazıdılar. Gün geldi unutulmuş besteleri hatırlattılar, gün geldi baştan başa dolaştıkları öz yurtlarını yeni bir türle tanıştırdılar. Kimi aramızdan ayrıldı, kimi müziği bıraktı, kimi ödülden ödüle koşuyor… Ve hepsi zihinlerimizde bizim harika kızlarımız olarak yaşıyor. Şimdi, hemen burada, içlerinden 7 isimle buluşturuyoruz sizi…
1910 doğumlu sanatçı, devlet bursu ile gittiği Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi Opera Bölümünü birincilikle bitirmişti. İlk Türk kadın opera sanatçımız aynı zamanda Avrupa’da sahne alan ilk Türk opera sanatçısıydı. 1934 yılında ilk Türk operası Özsoy’da başroldeydi. Ankara’da ilk profesyonel opera gösterisi 1941 yılında gerçekleşen Tosca operasıydı ve Semiha Berksoy burada ünlü Alman sanatçı Karl Ebert yönetiminde oynadı. 1946’da Karl Ebert’le birlikte Ankara Devlet Operasının kuruluşunda görev aldı. 1999 yılında ‘New York City Lincoln Center’da arya söylediği sırada 89 yaşındaydı. 94 yaşında hayata veda eden sanatçı babasının konservatuarı bırakmasını telkin ettiği mektuba 18 yaşında iken şu cevabı yazmıştı: “Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline geçen bir şey var; o da sanat aşkıdır, bunu bilesiniz… Ölsem de mezarımda selvi ağaçları söyler.”
Müzik konusunda özel yeteneği olan çocukların devlet bursuyla yurt dışında eğitim görmelerini sağlayan “Harika Çocuklar Yasası”nın çıkarılma nedenlerinden biriydi İdil Biret. Müzik alanında harika bir çocuktu çünkü piyanosunda Bach girişlerini çalmaya başladığında henüz 4 yaşındaydı. 8 yaşında Paris Radyosunda ilk konserini verdi. 15 yaşında ilgili dallarda Paris Ulusal Konservatuarını birinci olarak bitirdi. Amerika’dan Rusya’ya Tokyo’dan Fransa’ya verdiği yüzlerce konserle ve aldığı ödüllerle müzik hayatı hep başarılarla devam etti. Dahi dedirtecek kadar iyi bir belleğe sahipti, bu niteliği ona “dünyanın en geniş repertuvarlı piyanisti” ünvanını da getirmekte gecikmedi.
Adına yasa çıkarılan iki çocuktan biri Suna Kan’dı. Ankara Devlet Konservatuarında okurken verdiği ilk resitalinde harika bir çocuk olduğu görüldü ve Paris’e gönderildi. Birincilikle bitirdiği okulun ardından uluslararası yarışmalarda dereceler kazandı. Ülkesine döndüğünde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasında solist ve başkemancı olarak görev aldı. Ulvi Cemal Erkin’den Ahmet Adnan Saygun’a Türk bestecilere ait repertuvarın önde gelen keman yorumcularından biri oldu. 2017 yılında rahatsızlığından ötürü “Kemanın kutusunu bu dünyadan gidinceye kadar kapattım.” açıklamasını yapan sanatçının adı Ankara Devlet Konservatuvarlılar Derneğince uluslararası keman yarışmasına verildi.
Dünyaca ünlenmiş tek yumurta ikizleri Güher ve Süher Pekinel ilk piyano eğitimlerini annelerinden almış, henüz 6 yaşında dönemin cumhurbaşkanı önünde konser vermişlerdi. Türkiye’de aldıkları eğitimin ardından 1963 yılında devlet bursu ile Fransa’ya giden sanatçı kardeşler Almanya ve Amerika’da eğitimlerini devam ettirdiler. Dünyanın dört bir yanında ünlü orkestralar ile konserler verdiler. Birlikte sahne aldıklarında birbirlerini görmeyecek şekilde konumlanan piyanistler ödüllerle dolu uluslararası kariyerlerinde sosyal sorumluluk projelerine büyük yer ayırıyorlar. Anadolu’da keman virtüözü olabilecek “harika çocuk”ların arayışına girdikleri bir projeyi şöyle açıklamışlardı: “Yüksek yeteneğe sahip ve ne yapacağını bilemeyen çocukları alıp kanatlandırmayı ve doğru kanallara doğru yönlendirmeyi hedefliyoruz.”
1950 yılında başlamıştı kariyeri… Ankara Devlet Operasındaki resitallerini izleyenler arasında Tito da vardı Şah Rıza Pehlevi de, Harry Truman da vardı Kral Hüseyin de… Türkiye ile İtalya arasında “Kültür Antlaşması” imzalanmıştı ve Roma’ya ilk defa bu kapsamda 1953 yılında bir konser vermek için gitti. Bundan sonra dünyada Leyla Gencer rüzgârı esmeye başladı. Yeteneği ve azmi sayesinde La Traviata Operasında Maria Callas’ın rolünü aldı, efsanevi La Scala Tiyatrosunda sahneye çıktı, Toscanini hayatını kaybettiğinde cenazesinde Verdi’nin Requiem’ini seslendiren soprano ses de o oldu. Büyük klasik bestecilerin hiç sahnelenmemiş eserlerinde oynadı, Batılı bestecilerin kendi halklarının unuttuğu bestelerini seslendirdi. Darphane Müdürlüğü tarafından “1000 Yılın Türkleri Özel Koleksiyonu”nda adına gümüş hatıra para basılan kişiler arasındaydı. Ankara Opera Sahnesi önündeki anıtına bakan herkesin ortak fikri heykeli dikilecek bir sanatçı olmasıydı.
Saray Sineması’nda 10 yaşında kemanıyla verdiği ilk konserinde bütün eserler bitene kadar gözlerini kapalı tutmuş, son eserin bitişiyle gözlerini tekrar açtığında ise o sahneyi bir daha unutamamıştı. Salonu dolduran seyircilerin hepsi karşısında ağlıyordu; bundan sonraki bütün konserlerini gözlerini kapatarak verdi. Ayla Erduran Paris Ulusal Konservatuarında öğrenim gördü ve dünyaca ünlü keman öğretmenlerinden eğitimler aldı. Ulvi Cemal Erkin’e ait keman konçertosunu bestecisi yönetiminde Brüksel’de Belçika Kraliçesi Elizabeth’in de katıldığı bir konserde çaldı. Anadolu’dan Orta Doğu’ya, Amerika’dan Afrika’ya verdiği konserlerde insanlara hem klasik batı müziğinin hem de Türk bestecilerin eserlerini taşıdı.
1948 yılında çıkarılan “Harika Çocuklar Yasası”nın kapsamı 1956 yılında 6660 sayılı yasa ile genişletilmişti. Yeni yasanın adı “Güzel Sanatlarda Fevkalade İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun” oldu ve bu kapsamda keşfedilen çocuklardan biri de geleceğin piyano virtüözlerinden olan Verda Erman’dı. 1957 yılında eğitim almak üzere Paris’e gönderildi. Ülkesine geri döndüğünde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının solist sanatçısı oldu. Dünyanın dört bir yanında ünlü orkestralarla birlikte övgüyle söz edilen yüzlerce konser verdi. 70 yaşında hayata veda ettiğinde hiçbir zaman geri çevirmediği hayır konserleriyle de adından söz ettirdi.
6,596 okunma