Klasik Müzik Tarihinden Rüzgâr Gibi Geçen Mozart
Gelmiş geçmiş en iyi bestecilerin; Chopin’in, Schubert’in, Çaykovski’nin, Schumann’ın ve daha nicesinin, “en iyi bestelerin sahibi” olarak gösterdiği kişiydi Mozart. Sadece müzikte değil 35 yıllık yaşamıyla hayatın içinde de kısa bir süre var olabilmişti. Fakat bu durum, olağanüstü yeteneğinin müzik tarihine damgasını vurmasını engelleyemeyecekti.
1756-1791 yılları arasındaki yaşamının 3’üncü yılında piyano çaldığını, 5’inci yılında ilk bestesini yaptığını, 6’ıncı yılında konser seyahatlerine çıkmaya başladığını söylersek, 8 ile 19 yaşları arasında çok sayıda senfoni yazdığı bilgisi sizi şaşırtmayacaktır. Bunda yeteneğinin yanı sıra, babasının kendisini geliştirmesi için gösterdiği özel ilginin payı da büyüktü elbette… Ve 35 yaşında hayata veda ettiğinde ise arkasında altı yüzden fazla beste bırakan dahi bir müzisyendi.
Şairin yolun yarısı dediği bir zamanda hayatını kaybeden Mozart, kısa ama kendinden sonrakilere ciltler dolusu kitaplar yazdıracak kadar yoğun yaşamıştı. Evli ve çocuklu bir müzisyen olarak yaşamının 14 yılını evinden ayrı bir şekilde seyahatlerde geçirdi. O, besteci kimliğinin yanı sıra aynı zamanda keman sanatçısı ve tenordu da.
Enstrümantal müzik yanında yazdığı operalarla da dünyanın akışını değiştirdi. Figaro’nun Düğünü, Sihirli Flüt gibi operaları yüzyıllar geçtikçe değerlenen Mozart’ın, Saraydan Kız Kaçırma operası ise Osmanlı’da geçmesi nedeniyle bizler için ayrı bir önem taşır. Hemen burada küçük bir bilgi girelim ve operada geçen sarayın bilinenin aksine Topkapı Sarayı olmadığını belirtelim.
Bütün verimliliğine rağmen Mozart’ın kendi döneminde gördüğü ilgi ve değer bugünkü gibi değildi. Öyle ki, 35 yaşında hayatını kaybettiğinde cenazesine katılan kişilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmemiş, Viyana’da orta sınıfın gömüldüğü St.Marx Mezarlığı’na bir mezar taşı olmadan defnedilmişti. Bugün mezar yeri hala tam olarak bilinemeyen sanatçının en güzel eserlerinden olan Requiem, ölümüyle yarım kalan son eseriydi.
Mozart’ın hayatına ilişkin en çok merak edilen konulardan biri de kendisiyle aynı dönemde yaşamış İtalyan müzisyen Antonio Salieri ile olan rekabete dayalı ilişkisidir. Beethoven, Schubert ve Liszt’in hocası olan Salieri’nin, Mozart hasta yatağındayken Requiem’i notalara dökmesine yardımcı olan kişiler arasında olduğu, bunun da ötesinde Mozart’ı zehirle öldürmüş olabileceği iddiaları günümüze kadar ulaşmıştır.
Kulaklardan zihinlere ve nihayet ruhlara dolan müzikler üreten Mozart, dünyanın farklı yerlerinde adına dikilmiş heykeller, anısına açılmış müzelerle sevenlerinin hayatında olmayı sürdürüyor. Örneğin Salzburg ya da Viyana’daki Mozart Evi, Prag-Bertramka’da Mozart anısına ithaf edilen villa, tabii Viyana Burggarten’daki ünlü Mozart Heykeli…
Mozart, günümüzde sadece müziği değil tüm sanat dallarını ilgilendiren, ilham veren bir kimliğe bürünmüş durumda. Hayatının anlatıldığı 1984 yapımlı sinema filmi Amadeus da bunlardan biri. Yönetmenliğini Miloš Forman’ın yaptığı film gösterime girdiği dönemde büyük bir ilgiyle karşılaşmış ve aday olduğu Akademi Ödülleri’nde tam 8 Oscar’ın sahibi olmuş.
1,929 okunma