İstanbul Vapurları Üzerine Nostaljik Bilgiler
Ver elini Haydarpaşa demişiz
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu…
…diye devam ediyor Turgut Uyar şiirine… Zihinlerimizde İstanbul vapurunun da rol aldığı ne çok hatıra var öyle değil mi; kimini hatırlamak isteyip kimini istemediğimiz… Şimdilik o hatıralar bir tarafta dursun, hikâyelerimizin ana mekânlarından olan vapurları konuşalım biraz…
İstanbul halkının, Boğaz’ın mavi sularında kürekli ve yelkenli gemilerden sonra ilk kez buharlı gemi gördüğü tarih 21 Mayıs 1828’di. Tersane-i Amire tarafından satın alınıp Osmanlı donanmasına katılan ve hızlı olduğu için “Swift” adı verilen vapura halk arasında buharlı olduğu için “Buğ” deniyordu.
Dünyanın ilk araba vapurunun 1871’den itibaren İstanbul sularında yüzdüğünü biliyor muydunuz? Üsküdar-Kabataş arasında çalışan Suhulet tam 87 yıl görevde kaldı. Çanakkale Savaşı sonrası Gazi unvanını alan gemi 2007 yılında tekrar göreve başladı. Suhulet, “kolaylık” anlamına geliyor.
Üstünde ay yıldız olan çift çapalı armayı biliyorsunuz. Bu fors 1900’lü yılların başında Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi’nin Genel Müdürlüğü’ne getirilen Karl Leke döneminde gemilerin sarıya boyanan bacalarına yerleştirilmiş. Ve bu arada iki çapa iki kıtayı temsil ediyor.
Günümüzde iskeleler Boğaz kıyılarının ve deniz taşımacılığının olmazsa olmaz durakları. Oysa İstanbul’da vapur seferleri ilk kez düzenlenmeye başlandığında o iskelelerin hiçbiri yoktu. Peki yolcular nereye mi bırakılıyordu? Tabii ki sağlamlığına güvenilen bir yalının rıhtımına…
Eski vapurlarla günümüz vapurlarının ortak yönlerinden biri içindeki büfeler… Eski ve yeni arasındaki bir fark ise pek çoğumuz için oldukça şaşırtıcı. O da eskiden daha ekonomik olan ya da ekstra ücret gerektiren 1. ve 2. mevkiler bulunması… Bu dönemler vapur biletçilerinin bilet ve mevki kontrolü yaptığı dönemlerdi aynı zamanda.
Martılar da vapurlar, iskeleler, yalılar gibi Boğaz’la birlikte anılan İstanbul sakinleridir. Rivayetlere göre vapurların beyaz rengi ile onu tamamlayan siyah ve sarı rengi martılardan alınmış! İstanbul Boğazı’nın denizindeki vapurlarla havasındaki martılar belki de bu uyum nedeniyle birbirinden ayrı düşünülemiyor.
Vapurların ve diğer deniz taşıtlarının da ortak bir dili bulunuyor. O da anlatmak istediklerine göre belli uzunluklarda ve belli sayılarda öttürdükleri düdük sesi. Örneğin 2 kısa düdük sesi “İskeleye geliyorum (Sol taraftan yanaşacağım).” demek iken 3 kısa “Tam yol geri geliyorum (Arkamdakiler dikkat!).” anlamına geliyor.
Yine bir rivayete göre denizciler taşıdığı ismin mizacının gemilerine, teknelerine yansıyacağını düşünürlermiş. Geçmişte bir kısmına semt isimleri verilen İstanbul vapurlarında da şehitlerimizin ya da sanat, edebiyat, bilim dünyamızdan kaybettiğimiz kişilerin isimleri ve hatıraları yaşatılıyor.
İstanbul Boğazı’nın halk oylamasıyla seçilen ilk vapuru Fatih ismiyle 2009 yılında seferlerine başladı. ”Haydi İstanbul Vapurunu Seç” kampanyasıyla 8 model sunulmuş İstanbullular eski vapurların modernize edilmiş versiyonu olan “4 Numaralı Vapur”u seçerek kullandıkları taşıt konusunda karar verici olmuşlardı.
2,787 okunma