ATALARIMIZDAN DEĞERLİ BİR MİRAS: GÜREŞ SPORU VE ÇEŞİTLERİ
Güreş, birçok kültürde köklü geçmişe sahip bir spor dalıdır. Antik Yunan ve Roma dönemlerinde güreş sadece bir spor değil, aynı zamanda savaş eğitimi olarak da kullanılır. Orta Asya’dan Antik Mısır’a birçok medeniyette yer bulan güreş, insanlık tarihinin en eski sporlarından kabul edilir. Alet ve edevata gerek olmaması ve kişinin kendini savunmak için bedensel gücünü kullanması; zamanla çeşitli stratejiler ve kurallara bağlanarak bu sporun doğmasına yol açar. Güreşin temel amacı, rakibi yere düşürerek ya da kontrol ederek puan elde etmektir. Ülkemizde de ata sporu olarak yüzlerce yıldır yapılan güreşi icra eden sporculara “pehlivan” veya “güreşmen” denir. Türk güreşi hem geleneksel hem de modern anlamda birçok farklı çeşidi içermektedir. Yazımızda ülkemizde en yaygın müsabakaları gerçekleşen güreş çeşitlerini listeledik.
Bu geleneksel sporumuz Osmanlı İmparatorluğu’ndan günümüze kadar uzanır. Yağlı güreş, sadece fiziksel güç değil, aynı zamanda strateji ve çeviklik gerektirir. Güreşçiler manda, dana, malak gibi hayvanların derisinden yapılan “kıspet” isimli özel bir giysi giyer ve vücutlarına belirli bir miktar zeytinyağı sürer. Bu sayede oyuncuların birbirini kavraması ve güreş tekniklerini uygulaması daha zor hâle gelir. Ülkemizdeki en ünlü yağlı güreş organizasyonu Kırkpınar Yağlı Güreşleri’dir. Bu güreş türünün ortaya çıkışıyla ilgili rivayetlerden biri şu şekildedir: Osmanlı’nın Edirne’yi fethinden önce, 14. yüzyılda, ordunun başında Osmanlı İmparatorluğu’nun ikinci padişahı Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa vardır. Ordudaki akıncı birlikleri Rumeli Seferleri sırasında verdikleri molada aralarında çeşitli sporlar yaparak boş zamanlarını değerlendirir. 6 Mayıs’ta, bir Hıdırellez gününde, güreşe tutuşan 40 yiğitten ikisi tutuştukları güreşte galip gelemez ve gece yarısına kadar güreşmeye devam eder. Sonuçta bu iki yiğit yorgunluktan güreştikleri yerde can verir ve arkadaşları oradaki bir incir ağacının altına güreşçileri defnederek akınlarına devam eder. Edirne’nin 1361’de fethinden sonra aynı çayırlığa geri döndüklerinde o incir ağacının civarından coşkun bir suyun çayırlığa doğru aktığını görürler. Akıncılar hep bir ağızdan “Kırktı bunlar, bu yakaya ilk ayak basanlardı onlar, bu pınar işte kırkların pınarıdır…” derler. Yüzyıllar boyunca burası “Kırkların Pınarı” olarak anılır, sonrasında da Kırkpınar adını alır. Günümüzde Kırkpınar, ülkemiz sınırlarında olmadığı için tarihi Kırkpınar güreşleri Edirne’nin Sarayiçi mevkiinde yapılmaktadır.
Karakucak güreşi, Oğuz kökenli Türklere özgü yağsız güreş türüdür. Orta Asya kaynaklı bu güreş türünde yüzyıllar boyunca şekil ve kural itibarıyla çok az bir değişim olmuştur. Karakucak; Yakut Türklerinden, Moğolistan’dan, Azerbaycan’dan, Doğu ve Batı Türkistan’dan, Kırım ve Kazak Türklerine kadar yapılan bir spordur. Oğuzlarda ve eski Türklerde yapılan güreşin aynısı olan karakucak güreşinin müsabakaları günümüzde başta Kahramanmaraş olmak üzere; Amasya, Tokat, Çorum, Sivas, Erzincan, Erzurum, Samsun ve Yozgat’taki düğünlerde, anma günlerinde, panayırlarda, bayramlarda ve festivallerde de yapılır. Anadolu’nun zorlu coğrafyasında dağlık ve engebeli bölgelerde yaşayan insanların bu güreş türüyle birlikte dayanıklılık, çeviklik ve dengede kalma becerilerini geliştirdikleri söylenir. “Pırpıt” adı verilen özel bir giysi giyen güreşçiler kaba kuvvet yerine strateji ve taktiğe dayalı bir performans sergiler. Güreşçiler rakiplerini kollarından sararak denge kurma yetenekleri sayesinde üstünlük kurar.
Serbest güreş, grekoromen güreş ile birlikte olimpik oyunlarında oynanan bir güreş türüdür. Dünya genelinde birçok ülkede popülerdir. Serbest güreşin kökeni, Avrupa’da 19. yüzyılın ortalarına dayanır. Geleneksel güreş türlerinde yapılan reformlar ve değişiklikler sonucunda serbest güreş ortaya çıkmıştır. 20. yüzyılın başlarında Olimpiyat Oyunları’na dahil edilen serbest güreşin temel kuralları, rakibi yere düşürme veya kontrol etme amacını taşır. Güreşçiler vücutlarının üst ve alt kısımlarını kullanarak rakiplerine karşı mücadele eder. Müsabaka alanı içinde belirli bir süre boyunca puan toplama ve rakibi yenme amaçlanır. Serbest güreşin temel teknikleri arasında; atma, fırlatma ve rakibe üstünlük sağlama gibi hareketler bulunur. Klasik güreşten farkı; çapraz vurma, çelme takma ve belden aşağı sarılmanın serbest olmasıdır. Ülkemiz başta olmak üzere; Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İran, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelerde serbest güreş büyük ilgi görmektedir. Ülkemize serbest güreş tarihindeki ilk olimpiyat derecesini 1936’daki Berlin Oyunları’nda 79 kiloda Ahmet Kireççi bronz madalya ile kazandırmış; ilk altın madalyalarımız ise 1948 Londra oyunlarında farklı kilolarda Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Celal Atik ve Yaşar Doğu’nun efsane galibiyetleri ile gelmiştir. Serbest güreşin tarihi çok eskilere dayanmasa da ülkemizde gelenekselleşmiştir.
Grekoromen güreş, Antik Yunan güreşi geleneğinden türemiştir. Bu güreşte, sadece güreşçinin üst vücut kısmını kullanmasına izin verilir. Güreşçiler rakiplerini omuzlarından tutarak veya sırtüstü düşürerek puan almaya çalışır. Bacakları kullanma bu güreş türünde yasaklanmıştır. Bu nedenle, grekoromen güreş daha çok üst vücut kuvvetine ve stratejisine odaklanırken; serbest güreş daha kapsamlı bir teknik yelpazesi sunar. Antik Yunan’da savaş eğitimi olarak verilen grekoromen, büyük bir öneme sahiptir. Olimpiyat Oyunları’nda yer alır ve “Antik Olimpiyatlar”ın temel sporlarından biridir. Modern grekoromen güreşin kuralları ve ana hatları 19. yüzyılın ortalarında Fransa’da ortaya çıkar ve daha sonra uluslararası bir spor haline dönüşür. Türk güreşçilerimiz özellikle grekoromen güreşte, dünya şampiyonalarında ve Olimpiyat Oyunları’nda önemli başarılar elde etmiştir. Grekoromen güreşte ilk olimpiyat madalyamız, 1936’daki Berlin oyunlarında Yaşar Erkan’ın 61 kilodaki galibiyeti ile kazanılmıştır. 1936’daki Berlin oyunlarında bronz madalya kazanan Ahmet Kireççi ise 1948’deki Londra Olimpiyatları’nda bu defa ülkemize altın madalya ile dönmüştür. Aynı yıl Mehmet Oktav, 62 kiloda altın madalya kazanarak ülkemize büyük sevinç yaşatmıştır.
Şalvar güreşi hem Türkiye’de hem de bazı Orta Asya ülkelerinde popülerdir. Karakucak güreşinde olduğu gibi Türk bozkırlarındaki göçebe yaşam tarzına dayanan bu spor; kuvvet, dayanıklılık ve beceri gerektirir. Ülkemizde köy şenliklerinde, festivallerde ve özel etkinliklerde müsabakaları düzenlenir. Güreşçilerin giydiği şalvar, sporculara hareket özgürlüğü sağlar. Genellikle açık hava meydanlarında, toprak zeminlerde veya özel güreş alanlarında yapılan şalvar güreşinde diğer güreş türlerinde olduğu gibi ring tarzı bir alan kullanılmaz. Belirli bir süre boyunca rakibi yere düşürmeye veya kontrol etmeye dayanan basit kurallara sahiptir. Diğer güreş türlerinde olduğu gibi puanlama sistemleri kullanılabilir ancak bu kurallar etkinlikten etkinliğe değişebilir.
Aba güreşi, genellikle kalın yün kumaştan özel olarak üretilen “aba” giysisi ile yapılan bir güreş türüdür. Orta Asya ve Türkmenistan’da geleneksel bir güreş türü olan aba güreşinin müsabakaları ülkemizde Hatay ve Gaziantep’te yapılmaktadır. Çok eski çağlardan beri Türkler tarafından yapılan bu spor, özgün niteliklerinden neredeyse hiçbir şey kaybetmeden günümüze ulaşmıştır. Judo ile benzerlik taşıyan aba güreşinin aşırtmalı aba güreşi ve kapışmalı aba güreşi olmak üzere iki farklı türü vardır. Gaziantep’te yaygın olan aşırtmalı aba güreşi, geleneksel olarak genelde hasat sonunda ve düğünlerde; Hatay’da kapışmalı aba güreşi ise dağlılar ve kuzeyliler olarak adlandırılan iki grup arasında yapılmaktadır. Aba güreşlerinde yenme ve yenilme durumları da değişir. Rakip sırtüstü düştüğünde ya da yüzükoyun şekilde göbeği yere geldiğinde el kaldıran güreşçi, aşırtmalı aba güreşinde yenik sayılır. Kapışmalı aba güreşinde ise rakibin iki omzu yere geldiğinde sporcu yenik sayılmakta ve ayrıca köprüye düşen veya yerde köprü pozisyonuna gelen sporcu da mağlup kabul edilmektedir. Kapışmalı aba güreşi geleneğine göre, önce mağlup olan sonra galip gelen güreşçi birbirlerini havaya kaldırır. Ardından kucaklaşarak güreş meydanını terk ederler.
Kuşak güreşinin kendine has özellikleri vardır. Bu güreşte pehlivanlar özel giysiler giymez; ceketlerini ve ayakkabılarını çıkarır, bellerine kuşak bağlar. Daha sonra pehlivanların birbirlerinin kuşaklarından tutmasıyla güreş başlar. Ayaktan tutmak yasaktır. Galibiyet güreşçinin “şalka düşmesi” yani iki omzunun yere değmesiyle kazanılır. Ya da en çok sayıyı kazanan galip gelir. Baş ve yardımcı hakemler kurallara göre daha aktif güreşen pehlivanı kazanan olarak ilan eder. Kuşak güreşinin Türkmenistan’dan Kırım’a göç eden Kırım Türkleri tarafından Anadolu’ya getirildiği bilinmektedir. Kuşak güreşi “tepreş” denilen bahar eğlencelerinin favori etkinliklerinden biridir. Tepreş, Kırım Tatarlarının Hıdırellez sonrası kutladıkları bir bahar bayramıdır. Ülkemizde de Tatar Türklerinin yoğun olarak yaşadığı kentler ile Eskişehir ve civarında yapılan kuşak güreşi, her yıl Türkiye Geleneksel Spor Dalları Federasyonu tarafından resmî müsabaka statüsü ile çeşitli illerde ve tarihlerde Kuşak Güreşi Türkiye Şampiyonası olarak düzenlenmektedir.
3,674 okunma