Ünlü Rus Yazar Tolstoy’un Hayatından Kısa Notlar
Lev Nikolayeviç Tolstoy gibi ağır bir konuğumuz var bu içeriğimizde… Sanattan teknolojiye pek çok konuyu kendisine dert edinip üzerine romanlar, öyküler, masallar üreterek, hatta günlükler tutup mektuplar yazarak gerçekçi edebiyatın temsilcisi olmuş yazarı biz de hayatından kısa notlarla ağırlıyoruz.
Varlıklı bir ailenin içine doğup çok küçük yaşta anne ve babasını kaybeden Tolstoy akrabaları tarafından büyütüldü fakat onu gerçekte kimin yetiştirdiği konu edilse en doğru cevap kendi kendini yetiştirdiği yönünde olacaktır. Çok okuyup dil öğrenerek geçirdiği çocukluk yıllarının ardından sıra üniversiteye geldiğinde resmi eğitim sistemine duyduğu tepki okulu yarıda bırakıp memleketindeki çiftliğine geri dönmesine neden oldu. Yazarın bu yılları Çocukluğum, İlk Gençlik ve Gençlik isimli otobiyografi kitaplarından okunabilir.
34 yaşında iken 18 yaşındaki Sophia Andreyevna Behrs ile yaptığı evlilikten 13 çocuğu olmuştu. Kalabalık bir aile babası olma yolunda ilerlerken ürettiği Savaş ve Barış, ardından kaleme aldığı Anna Karenina günümüzde dünya klasiklerinin başında yer almakta. Ve bu iki büyük eseri geceleri mum ışığında defalarca düzenleyerek kopyalarını çıkaran kişi ise eşinden başkası değildir. Zaten Sophia ile evliliği hâlâ Tolstoy’a ait en çok ilgi gören konulardan biri.
Tolstoy demek gerçekçi edebiyatın en büyük ismi demek. Eserlerine o gerçekçiliği verense yaşayıp gördükleri ve üzerine düşündükleri… Aileden varlıklı olan edebiyatçının hayatında uğradığı dönüşümlerin başında mal-mülk, unvan ve konfordan duymaya başladığı rahatsızlık geliyor. Evliliğinden önce köyünde kurduğu okul nedeniyle eğitimci olarak tanınan Tolstoy’un en çok kafa yorduğu konular toplumsal meseleler olmuş. Rusya’da 1890’ların başında yaşanan kıtlık döneminde köylüler gibi yaşamaya başlayıp onlar için aşevleri kurduğu biliniyor.
Aynı zamanda bir düşünür olan ünlü Rus yazarın ilgi duyduğu, fazlasıyla kafa yorduğu diğer konulardan biri de ölümdür. Varoluşla ilgili geniş sorgulamaları ve kiliseye yönelttiği eleştiriler nedeniyle aforoz bile edilmiştir. Din ve ahlak konusunu irdelediği çok sayıda kitabı bulunur; İnsan Ne İle Yaşar, Birbirinizi Sevin, Tek İhtiyacımız, Şiddetin Yasası ve Sevginin Yasası ve sair. Tolstoy’un iç dünyasına yaptığı yolculuğu ise İtiraflarım isimli kitabından okumak mümkündür.
Edebi kişiliği, özel hayatı bir yana Tolstoy dendiği vakit akıllara gelen en önemli detay uzun sakalları olsa gerek. Oldukça da çevik olduğu bilinen edebiyatçının fiziki alışkanlıklarıyla ilgili de hemen birkaç not düşelim… 60’lı yaşlarında Rusya’nın buz tutmuş sularında yüzen, 70’lere merdiven dayamışken bisiklet sürmeyi öğrenen ve nihayet 70’ine geldiğinde buz patenine başlayan Tolstoy’un, 80’lerinde dahi sabah sporunu ihmal etmediği ifade edilir.
Hayatını kaybettiği tarih 20 Kasım 1910’dur. Astapovo’da bir tren istasyonunda zatürreden öldüğünde 82 yaşındadır. Yazarın ölümü dramatik bir hikâye ile kayıtlara geçer. Bu hikâyeye göre, uzun süre önce mülkiyet konuları nedeniyle eşi ile arası açılmıştır. Tüm varlığını köylülere dağıtan yazarın en sonunda telif ücretlerini de onlara bırakmak istemesi kopuş anıdır. Yaşadıkları son kavga yanına küçük kızını da alarak evinden, ailesinden ayrılmasına neden olur. Ve bir daha geri dönemez…
Tolstoy’un kendi hayat hikâyesi romanlara konu olacak türdendi ve zaten beyaz perdeye aktarılmakta da gecikmedi. Diğer taraftan ünlü eserleri Savaş ve Barış ile Anna Karenina da sinemada izleyici ile buluşturuldu. Özellikle Savaş ve Barış, sadece tüm zamanların en önemli yapıtlarından biri olarak değil, en büyük bütçeli yapımlarından biri olarak da tarihe geçti, bu filmin süresi yedi saatten fazladır. Eğer Tolstoy’a, “Bunların senin için bir önemi var mı?” diye soracak olsaydık ne cevap verirdi bilinmez… Ama en çok gururlandığı eserinin halk çocukları için hazırladığı Alfabe isimli kitabı olduğu biliniyor.
2,964 okunma