Yukarı
Halkbank Kültür ve Yaşam
fade
23259
post-template-default,single,single-post,postid-23259,single-format-standard,eltd-core-1.1.1,flow-ver-1.4,,eltd-smooth-page-transitions,ajax,eltd-blog-installed,page-template-blog-standard,eltd-header-standard,eltd-fixed-on-scroll,eltd-default-mobile-header,eltd-sticky-up-mobile-header,eltd-menu-item-first-level-bg-color,eltd-dropdown-default,wpb-js-composer js-comp-ver-5.4.7,vc_responsive

TÜRK HİKÂYECİLİĞİNİN ÖNEMLİ İSMİ: ÖMER SEYFETTİN

6 Mart 1920 yılında, henüz 36. yaşına girmek üzereyken hayatını kaybeden Ömer Seyfettin, Türk eğitim-öğretim dünyasını eserleriyle etkilemiş önemli hikâyecilerimizden biriydi. Yazarı, 104. ölüm yıl dönümünde Kültür ve Yaşam’da saygıyla anıyoruz.

1#

1884 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Ömer Seyfettin, yüzbaşı olan babasının görevi nedeniyle Kastamonu ve Sinop’ta bulunmuş, sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşmiştir. Burada önce Kuleli Askeri İdadisine (Lisesi) kaydolmuş, ardından Edirne Askeri İdadisine devam etmiş ve yazın hayatının ilk eserlerini şiir formunda burada vermiştir. Daha sonra bugünkü adıyla Kara Harp Okulunda öğrenim gören Ömer Seyfettin, ilk hikâyesi olan İhtiyarın Tenezzühü’nü de buradaki öğrencilik yıllarında üretmiştir. Mezuniyetinden sonra asker olarak hayatını sürdüren ve Selanik’te görev alan genç adam, bir süre sivil hayata geçerek İstanbul’a geldiyse de Balkan Savaşı’nın başlamasıyla yeniden orduya dâhil edilmiştir. Hatta Yanya Kuşatması sırasında, 20 Ocak 1913 tarihinde Kanlıtepe’de 21 askeriyle birlikte esir düşmüş ve on ay esaret altında yaşamıştır.

2#

Askerliği sırasında Genç Kalemler dergisinde ilk başyazısını yayımlayan, bu dönemdeki gözlemlerine dayanarak Bomba, Beyaz Lâle, Tuhaf Bir Zulüm hikâyelerini yazan Ömer Seyfettin’in, Atina yakınlarındaki on aylık esareti boyunca sürekli okuduğu bilinmektedir. 1913’ün Kasım ayında İstanbul’a dönerek birkaç ay içinde askerlikten ayrılmış ve Kabataş Sultanisine edebiyat öğretmeni olarak adım atmıştır. Bu tarihten sonra o artık kendini edebiyat ve yazı dünyasına adamış bir öğretmendir. Ne var ki uzun soluklu olmayan evliliği ve I. Dünya Savaşı’nın ülkesine verdiği hasar onu Anadolu’ya gitmeye yönlendirmiş, olumsuz gibi görünen bu gidiş, hikâyeciliğini büyük ölçüde beslemiştir.

3#

Cümlelerinde sade bir Türkçe kullanan Ömer Seyfettin’in öğretmen kişiliğinin yansımalarını, hikâyelerindeki öğretici dilde görmek mümkündür. Kurduğu öykülerde çocuk teması önemli bir yer tutar. Kaşağı, Falaka, Anda, İlk Namaz gibi kitaplarını kendi çocukluk ve gençlik hatıralarından yola çıkarak yazmıştır. Çanakkale Savaşı, Balkan Savaşı üzerine öyküler üreten yazar; Diyet, Pembe İncili Kaftan, Başını Vermeyen Şehit, Ferman, Kütük gibi öykülerinde de tarihî olaylardan esinlenmiştir. Yine çok bilinen eserlerinden Efruz Bey, Yalnız Efe ve Ashâb-ı Kehfimiz ise öyküden uzun, romandan kısa olan hâliyle novella olarak nitelenir.

4#

Yaşamı boyunca 140 civarında öykü yazan Ömer Seyfettin’in üretkenliği hakkında söylediği şu cümleleri kayda geçmiştir: “Bana gelince, ortaya esaslı bir eser koymadan sanatkârlık hülyasına kapılmam bile! Edebiyatımızın şiarı, ‘Çok laf, az eser!’dir. Ben şimdilik bu şiarı bozmaya çalışıyorum. Ağustos böceği gibi öterek yan gelmekten ise karınca gibi çalışmak daha iyi değil mi? Şimdiye kadar öttüğümüz elverdi. Biraz da iş yapalım ki çorak edebiyatımız şenlensin. Değil mi?” Günümüzde daha çok öyküleriyle tanıdığımız edebiyatçının pek çok şiiri de bulunmaktadır.

 5,069 okunma

Derya Ülkar