NATIONAL GEOGRAPHIC’TEN 2024’ÜN GÖZDE SEYAHAT ROTALARI
National Geographic, her sene dünyanın farklı noktalarındaki en iyi seyahat rotalarını açıklıyor. Gezginlerin yorum ve değerlendirmelerinden yola çıkan dergi ekibi, 2024 için en heyecan verici 30 gezilecek yeri bulmak için tüm dünyayı dolaştı ve doğal güzellikleri, konaklama seçenekleri, tarihi ve kültürel mirası kapsayan geniş bir değerlendirmenin ardından gözde seyahat rotalarını belirledi. Yedi kıtadan farklı şehir ve bölgedeki en dikkat çeken yedi rotayı yazımızda listeledik.
İrlanda’nın el değmemiş yeşil doğasının mavi denizle birleştiği Vahşi Atlantik Yolu, doğal megalit kayaların oluşturduğu uçurumların muhteşem koy manzaraları ile kesiştiği ünlü bir sahil rotası. Dünyadaki en uzun sahil yollarından biri olan Vahşi Atlantik Yolu, İrlanda’nın kuzeybatısındaki Inishowen Yarımadası’ndan başlıyor ve güneydeki tarihî County Cork’ta son buluyor. Rotayı tamamlamak isteyenler ya araba kiralıyor ya da kamp ekipmanları ile binlerce kilometrelik okyanus manzaralı yolu yürüyor. Bu rota boyunca; koyları, dağları, kıyı köyleri, kayalık burunları, uçurumları, fenerleri, adaları, millî parkları, plajları ve yemyeşil ormanları görmek mümkün. Konaklama seçeneklerini ise otellere dönüştürülmüş görkemli tarihî şatolar oluşturuyor.
Şian (Xi’an), Çin’in dört büyük başkentinden biri ve 3000 yıldan uzun bir tarihe sahip. Tarihî İpek Yolu’nun doğu topraklarındaki başlangıç noktası olan Şian, sayısız kültürel mirasıyla dikkat çekiyor. 14. yüzyılda inşa edilen 12 metre yükseklikteki duvar, şehri korumaya devam ediyor. Şian’daki diğer önemli sembolik yapı ise İslam dünyasına ait. Çin ve İslam mimarisinin en eşsiz örneği sayılan Xi’an Ulu Camii, 742’de inşa edilmiş. Ayrıca bu şehir, Çin İmparatoru Qin Shi Huang’ın ünlü Terracotta ordusuna da ev sahipliği yapıyor. İmparator mezarının yapımı M.Ö. 246’da başlamış ve 30 senede tamamlanmış. Ölümden sonra imparatoru koruması için yapılan toprak askerlerin bulunduğu mezar, 76 metre yükseklikte piramit bir yapıdan oluşuyor ve boyları 183-195 santim arasında değişiyor. 1987’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren kazı alanında, çoğu toprak altında 8000 asker, 520 atıyla birlikte 130 savaş arabası, 150 süvari atı bulunduğu tahmin ediliyor.
Kayıp bir şehrin gün yüzüne çıkarılması kadar hayal gücünü harekete geçiren çok az arkeolojik keşif var ve Yucatán Yarımadası’nın ormanlarla kaplı derinlikleri tam olarak bu heyecanı yaşatıyor. Maya uygarlığının merkezi olan Yucatán Yarımadası, Meksika Körfezi ile Karayip Denizi’nin kesiştiği noktada yer alıyor. Meksika, Guatemala ile Kuzey Belize’ye yayılan ve M.S. 900’lü yıllarda yok olan Maya medeniyetinden geriye artık sadece büyük taş binalar ve devasa piramit tapınaklar kalsa da bölgede yaklaşık altı milyon insan hâlâ Maya dilini konuşuyor. Eskiden Mayaların adaklarını kurban ettiği bölge olan “Ik Kil” ise her yanından sarmaşıkların sallandığı ve içinde yüzülebilen doğal havuzuyla turist akınına uğruyor. Ünlü tatil şehri Cancun’un güneyindeki Riviera Maya’da yer alan oteller, Maya medeniyetinin mimari tasarımına sahip. Hem yürüyüş hem dağ bisikleti yolunda olan yarımada, aynı zamanda dinozorların dönemine son veren gök taşının düştüğü bölge olduğu için de ünlü.
Buzulların, yükselen zirvelerin, küçük balıkçı kasabalarının ve uzak dağ köylerinin bulunduğu Nordland, “kuzey ışıkları”nın süslediği bir şehir. Yaz aylarında dağ bisikleti ile gezilebilecek birçok rotanın olduğu bu balıkçı şehrinin kış misafirleri ise köpek kızağıyla karlar altında kalan bölgeyi keşfe çıkan maceracı gezginler oluyor. Dağları, temiz denizi, korunaklı koyları ve doğal plajları ile kendine özgü bir manzaraya sahip Lofoten Adaları sadece göz alıcı manzaralarıyla değil, Kuzey Kutup Dairesi’ne yakın olması nedeniyle oluşan gece yarısı güneşiyle de ünlü. Bölgeye ilk yerleşen Viking zanaatkârlarının ellerinden çıkan birçok eser, Norveç’in geleneksel mimarisine sahip köy evleri, yüzlerce yıllık balıkçılık kültürüyle Nordland, gözde tatil rotalarından biri.
İtalya’nın 1948 Anayasası ile kısmi bölgesel özerklik verilmiş 20 bölgesinden biri olan Emilia-Romagna, ülkenin en verimli topraklarına sahip ve sadece manzarası ile değil, yeme-içme kültürü, tarihî dokusuyla da ön plana çıkıyor. Orta Çağ mimarisinden izler taşıyan etkileyici şatoların süslediği Emilia-Romagna, dünyanın en eski üniversitesini barındıran Bologna’nın yanı sıra Modena, Parma ve Ferrara gibi Rönesans şehirleri; Cervia, Cesenatico, Rimini ve Riccione gibi plajları ile kültür ve turizm açısından önemli bir merkez. Ünlü İtalyan spor otomobil markalarının da üretim yeri olan bölgede birçok araba müzesi de bulunuyor. Balzamik sirkenin, bolonez sosun, parmesan peynirinin ve ünlü İtalyan jambonunun ana vatanı olan Emilia-Romagna, sunduğu gastronomik çeşitlilik ile ünlü.
Andrefana Kuru Ormanları, yarı kurak ekolojik bir bölge ve tamamen farklı biyolojik çeşitliliği ile vahşi yaşama sahip. Madagaskar’ın batı yamaçlarında kalan jilet gibi keskin kayalar sadece bu bölgede yaşayan ve nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan lemur türü sifakaların (küçük başı, büyük gözü ile bir maymun türü) doğal yaşam alanı. Madagaskar’ın doğu kıyısındaki yağmur ormanlarına göre daha az türe ev sahipliği yapsa da endemik türlerin fazla olduğu Andrefana Kuru Ormanları’nda heykelleri anımsatan kalın gövdeli baobab ağaçlarında her an bir sifaka görmek mümkün. İlk kez 1990’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan bölgenin genişletilmesi ile Andrefana Kuru Ormanları da listeye eklendi. Kireç taşıyla bezeli yaylaları ve bozulmamış ormanlarının etkileyici manzarasına eşlik eden Manambolo Nehri’ndeki kanyonun nefes kesen inişli çıkışlı rotası ve yüksek zirvesi ile Andrefana Kuru Ormanları vahşi yaşam severler için cazibe merkezi.
Şili’nin kuzeyindeki Atamaca Çölü’nde nadiren görülen muhteşem bir doğa olayı var. Üç ila 10 yılda bir, ilkbahar aylarında birkaç hafta boyunca çöle yağmur yağıyor ve çölün kurak zemininden çıkan kır çiçekleri birkaç hafta boyunca dünyanın en güzel manzarasını oluşturuyor. Atamaca Çölü’nde yaşanan bu durum, Şili hükümetine de ilham vermiş ve 141.000 dönümlük Desierto Florido Ulusal Parkı’na “çöl çiçekleri” dikilmiş. Çoğu Atacama’ya özgü olan bölgenin bitki örtüsünü korumak için oluşturulan park, aynı zamanda bilim insanlarının sarı ebegümeci ve kedi pençesi gibi 200’den fazla bitki türünün gezegenin en zorlu koşullarında nasıl hayatta kaldığını yakından incelemeye olanak tanıyor. Kuraklığa dayanıklı bitki örtüsünün iklim değişikliğinin neden olduğu zorluklara çözüm sunması açısından oldukça önemli olan proje sayesinde uçsuz bucaksız kurak kızıl toprakların rengârenk bir manzaraya dönüştüğü park, gezginlerin akınına uğruyor.
1,721 okunma