MEMLEKET HİKÂYELERİNİN DUAYENİ: REFİK HALİD KARAY
Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde doğmuş, Cumhuriyet Dönemi’nde yetişmiş yazarlarımızdan Refik Halid Karay’ın farklı dönemlerde ürettiği çok sayıda eseri bulunmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın 100 Türk Edebiyatçısı arasında yer alan yazarımız, Kültür ve Yaşam’ın bu sayfadaki konuğu…
1888 ile 1965 yılları arasında yaşamış olan Refik Halid Karay, Galatasaray Sultanisi’nde hukuk öğrenimi görmüş, günümüzdeki adıyla Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda memur olarak çalışmıştı. II. Meşrutiyet’in ardından gazetecilik yapan Karay, Fecri Atî topluluğuna katılarak mizah ve eleştiri türünde yazılar yazmaya başladı. Dönem dönem kaleme aldığı yazılar Çorum, Ankara, Bilecik, Beyrut ve Halep’te sürgün hayatı yaşamasına neden oldu.
Halit Fahri Ozansoy, Refik Halid Karay’ı “Türkçenin en iyi yazarı” olarak tanımlamıştır. İstanbul Türkçesi konuşan köklü bir aileden gelen Karay’ın eserlerindeki kelime ve deyim zenginliği dikkat çekicidir. İstanbul’un Bir Yüzü, Nilgün, Dişi Örümcek, Yeraltında Dünya Var gibi yirminin üstünde romanı, çok sayıda mizah, günlük ve anı türünde kitabı bulunmaktadır. Yukarıda gördüğünüz alıntı ise Bir Avuç Saçma isimli günlüğüne aittir.
Refik Halid Karay’ın sürgün dönemleri Anadolu’yu tanımasına ve yazılarına aktarmasına sebebiyet vermiştir. Günümüzde yazarın adı geçtiğinde akla gelen kitaplar da bu dönemde ürettiği eserlerdir: Memleket Hikâyeleri ve Gurbet Hikâyeleri. Süsten uzak kısa cümlelerle kaleme aldığı Memleket Hikâyeleri’nde on sekiz öykü yer alır. Gurbet Hikâyeleri ise çoğu Orta Doğu’nun farklı yerlerinde geçen on yedi hikâyeden oluşmaktadır.
Birçok yazar ve eleştirmen, Refik Halid Karay’ın hikâyelerini diğer çalışmalarından daha özel bulmuştur. Örneğin Refika Taner’e ait Edebiyatımızda Seçme Hikâyeler kitabında Sabri Esat Siyavuşgil’in Karay’la ilgili şu sözü geçer: “Bana o hikâyeler, bugün, Anadolu’nun insan ve cemiyet hayatı hakkında yazılmış̧ ve yazılacak en azametli psikoloji ve sosyoloji eserlerinden daha etraflı, daha derin, daha dolu ve daha gerçek geliyor. Öyle sanıyorum ki bu hikâyeleri okumadan Anadolu’yu anlamanın, anlamaya çalışmanın imkânı yok.”
5,645 okunma