JACK LONDON’IN KİTAPLARINA DA KONU OLAN HAYATI
Amerikalı ünlü yazar Jack London, özellikle yazdığı kısa ve çarpıcı hikâyeleri ile tanınan bir yazar. Yaşadığı dönemin zorluklarını kendi yaşam hikâyeleri ile harmanlayarak okuyuculara sunan London, yaşadığı maddi ve manevi zorlukları yazarak aşmış, hayatın yükünü edebi eserlere dönüştürmüş usta bir kalem. London’ın eserlerini okurken aslında bir ülkenin bir dönemine şahitlik ederiz. “Vahşetin Çağrısı”, “Beyaz Diş” ve “Martin Eden” gibi eserleri ile edebiyat dünyasına sayılı eserler kazandırmış London’ın zorlu geçen hayat hikâyesini yazımızda okuyabilirsiniz.
12 Ocak 1876’da San Francisco’da dünyaya gelen ve tam ismi “John Griffith Chaney” olan Jack London’ın annesi müzik öğretmeni, babası ise o dönem için enteresan bir meslek olan astrologdur. Annesi ve babası resmî olarak evli olmayan London, annesinin doğumdan sonra yaşadığı psikolojik sorunlar nedeniyle bir süre için eski bir köle olan Virginia Prentiss’e emanet edilir. Daha küçücük bir bebekken bakımını üstlenen bu Afrika kökenli bakıcının Jack London’ın hayatında önemli bir yeri olur. Sağlık sorunlarını atlattıktan sonra minik bebeğini himayesine alan anne Flora, Amerikan İç Savaşı gazisi John London ile evlenir ve birlikte yaşamaya başlarlar. Evde isimlerin karışmaması için bebek John’un ismi Jack olarak değiştirilir. Bu dönem iki kız kardeşi dünyaya gelir.
Yerel kütüphanelerde kitap okuyarak kendini geliştiren London, bu kütüphanelerden birinde okuduğu Ouida’ya ait, eğitimsiz bir İtalyan köylü çocuğun opera bestecisi olarak ün salmasını anlatan kitabı “Signa”dan çok etkilenir. Kendi hedeflerine ulaşmak için bu kitaptan ilham alan genç London, 1889’da, günde 12 saatten fazla çalıştığı konserve fabrikasından kurtulmak için süt annesinden borç para alır. Bu para ile eski durumda olan, iki direkli küçük bir istiridye teknesi satın alan London, bir süre denizlerde çalışır ancak çok değil birkaç ay sonra bu hayali de suya düşer. Yelkenlisinin tamir edilemeyecek düzeyde hasar almasından sonra ‘Kaliforniya Balık Devriyesi’ne katılır. Bu dönemde yaşadıklarını ilerleyen yıllarda “İstridye Korsanları” kitabında kaleme alır.
Bir süre balıkçı teknelerinde çalışan ve Japonya sahillerine kadar giden London, 1893’teki ekonomik krizden, ülke içindeki iç huzursuzluklardan ve en önemlisi ağır iş koşullarından dolayı artık çalışmaz. Sokaklarda yaşayan ve zor günler geçiren London, karıştığı bir olay yüzünden 30 gün hapis yatar ve ileride hapishanede geçirdiği bu zamanları “Yol” kitabında anlatır. Denizcilikten ve serserilikten iki kitap çıkaran London, bir süre sonra Oakland’da lise eğitimine başlar. Okul gazetesinde yazıları yayımlanan genç yazarın “Japonya Kıyısını Vuran Tayfun” hikâyesi, denizcilik deneyimlerinin âdeta meyvesi olur. Berkeley Üniversitesinde eğitim almayı çok isteyen yazar, bir senesini çokça ders çalışarak geçirir ve istediği okula girmeyi başarır. Ancak ekonomik nedenlerden ötürü hiçbir zaman mezun olamaz.
1897’de para kazanmak amacıyla kayınbiraderi ile altın avına başlayan Jack London, altın madenleri ile ünlü Kanada’daki Klondayk’a gider. İlk başarılı öykülerini burada kaleme almaya başlayan London’a, ne yazık ki Klondayk sağlık açısından aynı şansı getirmez. Altın çıkarma işinde çalışan pek çok madenci gibi iskorbüt hastalığına yakalanan London, dört dişini kaybeder, derin fiziksel acılar çeker. Bir cizvit papazının yardımıyla sağlığına tekrar kavuşan London’ın bu acı dolu anıları “Ateş Yakmak” adlı eserinde de anlatılmaktadır. Bir sene sonra tekrar Okland’a dönen yazar için artık yazdığı kitapları bastırmaya çalıştığı bir dönem başlar. Bu mücadelesi ise London’ın en etkileyici eserlerinden olan “Martin Eden” kitabında detaylı bir şekilde kaleme alınmıştır.
Jack London’ın yayımlanan ilk öyküsü “Yoldaki Adam” olur. Yayınevinin yazara beş dolar ödemesi neredeyse hayalini kurduğu yazarlık kariyerinden vazgeçmesine sebep olacakken, o dönem düşük maliyetli dergi üretimine olanak veren yeni basım teknolojilerinin çıkmasıyla ve bu dergilerin büyük ilgi görmesiyle “Vahşetin Çağrısı” hikâyesi için 40 dolar ödeme alır ve mesleğine sıkı sıkı tutunur. 20. yüzyılın başlarından itibaren yazarlıktan ciddi paralar kazanmaya başlayan London, kazandığı paralar ile 15 bin kitaptan oluşan bir kitaplık oluşturur. Yazmak kadar okumaktan da keyif alan London, 1900’de, “Kurdun Oğlu” kitabının yayımlandığı gün, Bess Maddern ile evlenir. İki çocukları olan çift, evliliklerinin dördüncü yılında boşanır ve London, bir sene sonra ikinci evliliğini yapar. 1910’da ücra bir noktada çiftlik hayatı yaşamaya başlayan yazar, kitaplarından elde ettiği kazancı çiftliği büyütmek ve çiftliğin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanır.
Kariyeri boyunca birçok kez intihalle suçlanan Jack London, gazete haberlerinden ve okuduğu kitaplardan ilham aldığını hiçbir zaman inkar etmez. Dostuna yazdığı bir mektupta “İfade etmek icat etmekten daha kolaydır…” diyen London, 22 Kasım 1916’da çiftliğinde hayata veda eder. Ölümü, yaşamı kadar sansasyonel olur. Kimi kaynaklarda üremi hastalığından öldüğü belirtilirken kimi kaynaklarda da intihar ettiği yazılır. Jack London’ın külleri, Kaliforniya’da bulunan ve günümüzde “Jack London Devlet Tarih Parkı” olarak anılan çiftliğine gömülür. Çok sade olan mezarı çitlerle örülüdür ve sadece yosun tutmuş bir kaya parçası bulunmaktadır.
4,208 okunma