HOCA ALİ RIZA’NIN HAYATI VE TÜRK RESMİNE KATKILARI
“Çallı Kuşağı”, “1914 Kuşağı” ya da “Türk İzlenimciler”; Sanayi-i Nefise Mektebinin düzenlediği sınavı kazanarak sanat eğitimi almak üzere Paris Güzel Sanatlar Okuluna gönderilen kuşağı temsil eder. Günümüzdeki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan okul, 1882’de II. Abdülhamit döneminde İstanbul’da kurulmuş, Osmanlı’nın “ilk” güzel sanatlar okulu olma özelliği taşır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönem sanatçıları da olan bu ekolün temsilcileri, yurt içinde ve yurt dışında aldıkları eğitimlerle resim sanatının gelişimi ve değişiminde önemli görevler üstlenmiş; fotoğraftan resim yapma geleneğini bırakarak eserlerinde doğadan faydalanmışlardır. Resim alanında kendi özgün tarzını bulmak için atölyeden çıkarak açık havada çalışan Ali Rıza, bu akımın öncülerinden olup ülkemizde resim dersinin okullarda okutulmasında da önemli çalışmaları olan bir isimdir. İstanbul’un semt yaşamını sulu boya ve kara kalem tekniğinde resmeden Hoca Ali Rıza’nın hayat hikâyesini yazımızda okuyabilirsiniz.
Süvari Binbaşı Mehmet Rüştü Bey’in oğlu olan Ali Rıza, 1858’de Üsküdar’da dünyaya gelir. Askerlik dışında hobi olarak hattatlık yapan babasını yedi yaşında kaybeden Ali Rıza, Üsküdar Rüştiyesinden mezun olduktan sonra 1880’de tıpkı babası gibi asker olmaya karar verir ve Kuleli Askerî Lisesine başlar. Askerî lisede okurken resme meraklı arkadaşları ile okulda resim atölyesi açılması için Askerî Mektepler Nazırına başvuruda bulunur ve çabaları sonucunda okula atanan Saray Yaveri Osman Nuri Paşa’dan resim dersleri alır. Yaptığı eserler Sultan II. Abdülhamid tarafından beğenilir ve o dönem “mecidiye nişanı” olarak anılan askerî kahramanlık nişanı ile ödüllendirilir.
Aldığı devlet nişanıyla iyice resme yönelen genç Ali Rıza, Fransa’da resim eğitimi alan Miralay Süleyman Seyyid Bey ve o sırada İstanbul’da bulunan Fransız Mösyö Gués’den resim dersleri alır. 1884’te teğmen rütbesi ile mezun olan Ali Rıza, öğretmeni olan Osman Nuri Paşa’nın yardımcılığına atanır ve okulunda resim dersleri vermeye başlar. Resim alanındaki başarı ve azminden dolayı Napoli’ye resim eğitimi alması için gönderilmesine karar verilse de Avrupa’yı kasıp kavuran kolera salgını nedeni ile bu karardan vazgeçilir. Ali Rıza, kendi tekniğini geliştirmek için sürekli resimler çizer, desen çalışmalarına yoğunlaşır ve bolca masa, bardak, ayakkabı gibi gündelik hayata dair nesneleri resmeder.
Askerî okullarda resim derslerine yardımcı olması için içerisinde 30 örneğin bulunduğu üç model albümü hazırlayan Ali Rıza, bu sayede ortaöğretim kurumlarında da resim sanatının popülerleşmesine katkı sağlar. Sivil okullar için de modeller hazırlayan Ali Rıza’nın hayatı artık daha çok resimle iç içedir. 1891’de Osmanlı Devleti’nin eski başkentlerindeki incelemelere katılır ve Türk-İslam eserlerini resme dökerek kayıt altına alınmasına fayda sağlar. 1895’te “Kolağası” yani kıdemli yüzbaşı iken Yıldız Porselen Fabrikası için tasarımlar gerçekleştiren sanatçı, aynı yıl İtalyan ressam Fausto Zonaro ile tanışır. Fausto Zonaro, II. Abdülhamid döneminde saray ressamıdır ve eserlerinde İstanbul manzaraları sıkça yer alır. “Türk ressamı” olarak da tanınan Zonaro; tarih, savaş, manzara ve portre tarzındaki resimleriyle ünlüdür. Ali Rıza, İtalyan ressamın Akaretler’deki atölyesinde bir süre resim dersleri alır.
1903’te Mahmut Şevket Paşa’nın isteği ile “Eski Osmanlı” kıyafetlerinden oluşan bir resim albümü için çalışır ve yine aynı yıl günümüzde “Askerî Müze” olarak geçen Türk Esliha-i Atika Müzesinin kuruluşunda önemli görevlerde bulunur. 1909’da baş ressam olarak Harbiye Matbaasında iki sene çalışan sanatçı, 1909 ile 1912 yılları arasında “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Başkanlığı” görevini yürütür, “Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Gazetesi”nin çıkarılmasına da ön ayak olur.
1910’da padişah çocuklarının ilköğretim eğitimi aldıkları Şehzadegan sınıflarında resim öğretmenliği yapan Ali Rıza, artık “Hoca” lakabı ile anılır olur. Sağlık durumunun bozulması sebebiyle askeriyeden yarbay rütbesi ile emekli olur ve sivil okullarda resim öğretmenliği yapmaya başlar. En önemli eserlerini de bu dönemde üreten sanatçı, ekonomik sıkıntı çektiği dönemlerde bile resimlerini satmaz. Türk resminin ilerlemesi için hayatı boyunca büyük emek veren ressam, 20 Mart 1930’da Üsküdar’da hayata veda eder.
İlk kişisel sergisi, vefatından üç yıl sonra çocukları tarafından açılır. Hoca Ali Rıza, kara kalem ve sulu boya tekniğinde ustalaştığı ve sayısı beş bine ulaşan resim arşivi ile Üsküdar’dan Bebek’e, Burgazada’dan Arnavutköy’e, İstanbul’un semt yaşamına dair eserler üretir. Hoca Ali Rıza, birçok asker kökenli ressam gibi bir ekol haline gelen “asker ressam kuşağı”ndandır. Harbiyelerde resim dersi verilmeye başlanması ile Hoca Ali Rıza gibi birçok asker kökenli ressam kendini bu okullarda yetiştirme imkânı bulur. İstanbul’daki önemli sembolik mekânları, binaları ve manzaraları resmeden bu izlenimci akım, Türkiye’nin eski yaşantısına ışık tutan önemli kaynaklardandır.
Hoca Ali Rıza, eserlerini satmayıp sevdiği insanlara hediye ettiği için eserleri çok dağılmış, bir araya getirilip adına genel bir sergi açılması zor olmuştur. Ancak Hoca Ali Rıza’nın eserlerinin bir kısmını Süleymaniye ve Ankara Millî Kütüphanesinde görmek mümkündür. Kendisinin “Kırk Ambar” adını verdiği ve içi krokiler, küçük resimler, motifler, aldığı notlar, beğendiği sözlerle dolu defterler ve daha pek çok malzeme, öğrencisi Süheyl Ünver tarafından Süleymaniye Kütüphanesine bağışlanmıştır.
2,600 okunma