MODERN TIBBIN TEMEL TAŞI: KAN NAKLİNİN KISA TARİHİ
Tıp dilinde “kan transfüzyonu” olarak adlandırılan kan nakli sayesinde günümüzde milyonlarca insan sağlığına kavuşmakta. Yazımızda ilk denemeleri 15. yüzyıl itibarıyla başlayan kan naklinin kısa tarihini okuyabilirsiniz.
Bilinen ilk kan transfüzyonu 1492 yılında Katolik Kilisesi’nin lideri Papa VIII. Innocent’e yapılır ancak başarılı olmaz. Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle tedavi için o döneme göre öncü sayılabilecek çeşitli yöntemler denenir, üç gençten alınan kan Papa’ya verilir. Ancak hem Papa hem de kan veren üç genç hayatını kaybeder.
İngiliz hekim ve fizyolojinin öncülerinden Richard Lower, 1666 yılında köpekler arasında ilk başarılı kan naklini gerçekleştiren isim olur. Kalp ve akciğerler üzerine çalışmalarıyla tanınan Lower, insanlar arasındaki kan transfüzyonlarına yönelik deneyler gerçekleştirir ancak bu denemeler sınırlı başarı elde eder.
Fransız hekim Jean-Baptiste Denis, 1667 yılında insanlara hayvan kanı nakletme denemelerini başlatır ve tarihteki ilk başarılı insan kan transfüzyonu denemesini gerçekleştirir. Hasta bir çocuğa, koyun kanı nakleder ve çocuk bir süreliğine hayatta kalmayı başarır. Ancak daha sonraki nakiller yan etkilere yol açar ve sonuçlar genellikle olumsuz olur. Denis’in çalışmaları o dönemde oldukça tartışılır, sonrasında da Fransa’da hayvan kanının insanlara nakledilmesi yasaklanır.
19. yüzyılın başlarında, İngiliz cerrah James Blundell, İngiltere’de insandan insana ilk başarılı kan naklini gerçekleştiren isim olur. 1818 yılında doğum sonrası kanama geçiren bir anneye, hastanın eşinden aldığı kanı transfüze eder. Blundell’ın bu alandaki çalışmaları, özellikle doğum sonrası kanama gibi durumlarda kan naklinin önemini ortaya koyar. Ayrıca hemşirelik eğitiminin geliştirilmesine de katkıda bulunmuştur. Klinik çalışmalarının yanı sıra bilimsel makaleler ve deneysel çalışmalarıyla tıp alanına önemli katkılar sağlar, hem pratik hem de teorik olarak tıp biliminin ilerlemesinde büyük rol oynar.
1901 yılında Avusturyalı bilim insanı Karl Landsteiner, A, B ve O kan gruplarını keşfeder. Bu keşif, kan transfüzyonlarının güvenli bir şekilde yapılmasını mümkün kılarak modern tıpta çığır açmıştır. Transfüzyonun miladı niteliğindeki bu çalışmalar, kan nakillerinde uyuşmazlıkların önlenmesinde kritik öneme sahiptir.
1900’ler artık kan ve dolaşım sistemiyle ilgili önemli bilgilerin keşfedildiği yıllar olur. I. Dünya Savaşı döneminde ABD’de askerî hekim olarak çalışan Oswald Hope Robertson, kanın uzun süre saklanabilmesini sağlayan pıhtı önleyici sistemi keşfeder. İlerleyen yıllarda Belçikalı hekim Albert Hustin ise ilk kez doğrudan olmayan kan naklini gerçekleştirir. Yani bu, kanın doğru koşullarda muhafaza edilerek daha sonra kullanılabilmesi anlamına gelir. Bu çalışmalar I. Dünya Savaşı’nda oynadığı kilit rol ile birçok askerin hayatını kurtarır. 1921 yılında ilk kan bankası kurulur, 1935 yılında Roma’da ilk kan transfüzyonu kongresi düzenlenir.
Kan gruplarını keşfeden Karl Landsteiner, çalışma arkadaşı Amerikalı biyolog ve doktor Alexander Solomon Wiener ile 1940 yılında Rh faktörünü keşfeder. Bu keşif, kan nakillerinde ve gebeliklerde kan uyuşmazlıklarının anlaşılması açısından önemlidir. Modern tıpta, kan komponentlerinin (kırmızı kan hücreleri, plazma, trombositler) ayrı ayrı kullanılması yaygınlaşır. Bu, spesifik ihtiyaçlara yönelik tedaviyi daha etkili hâle getirir.
Ülkemizde kan transfüzyonu ile ilgili ilk çalışmalar 1921 yılı itibarıyla Prof. Dr. Burhanettin Toker tarafından başlatılır. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde 1938 yılında ilk transfüzyon gerçekleştirilir. 1940-1945 yılları arasında ülkemiz üniversiteleri ile bazı devlet hastanelerinde kan üniteleri kurulur, doktorlarımız kan transfüzyonu konusunda eğitim almaları için 1954 yılında İngiltere ve ABD’ye gönderilir. 1957 yılında Ankara ve İstanbul’da ilk modern kan merkezleri açılarak kan bankacılığı alanında hizmet verilmeye başlanır.
Günümüzde kan nakli, ileri teknoloji ve güvenlik protokolleri sayesinde oldukça güvenli ve etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Kan bankacılığı sistemlerinin gelişimi, kanın doğru koşullarda saklanmasını ve gerektiğinde hızlı bir şekilde temin edilmesini sağlamaktadır. Kan bağışçıları ve alıcı arasında yapılan uyumluluk testleri, nakil işleminin güvenliğini artırmakta ve yan etki riskini en aza indirgemektedir. Sonuç olarak, kan nakli tıbbın en büyük başarılarından biri olarak insan hayatının korunmasında ve iyileştirilmesinde kritik bir rol oynamaktadır.
1,094 okunma