İSTANBUL GEZİ REHBERİ: ÜSKÜDAR
Yahya Kemal, “İstanbul’un Fethini Gören Üsküdar” isimli şiirinde büyük bir önem biçtiği yer için “Görmüş İstanbul’a yüz bin meleğin uçtuğunu, / Saklamış durmuş, asırlarca, hayâlinde bunu.” dizelerini uygun görmüştür. Üsküdar’ın sokaklarında, caddelerinde, sahillerinde yürürken taşıdığı uhrevi havayı hissetmemek mümkün değildir gerçekten de… Aklınızda olsun bu tarihi ilçenin öne çıkan adreslerini baştan sona gezmek için bir gün yetmeyecektir. Bakın, sadece şu lokasyonlar için bile üç gününüzü ayırmanız gerekebilir.
Bu şehirle o kadar özdeşleşmiştir ki bir fotoğrafta tek başına Kız Kulesi’ni görmek İstanbul’u görmekle eşdeğerdir. O, 2500 yıllık geçmişi ve denizin orta yerindeki konumuyla Boğaz’ın değerine değer katan eşsiz bir yapıdır. Üsküdar’daki Salacak semti kıyılarından ulaşım sağlanan mekânı uzaktan seyretmek kadar, terasından Boğaz ve Üsküdar’ı seyretmek de ayrı bir hoşluktur. Fakat gitmeden önce açık olduğu zaman dilimlerini öğrenmek ve rezervasyon yaptırmak gerekmektedir.
19.yüzyılda inşa edilmiş olan Osmanlı yapılarının en görkemlilerinden Beylerbeyi Sarayı dış cephesinden iç mimarisine, dekorasyonundan bahçelerine ve deniz köşklerine kadar büyüleyici bir atmosfere sahiptir. Üsküdar’ın Beylerbeyi semtinde Boğaz kıyısında yer alan saray günümüzde müze statüsündedir ve haftanın belli günlerinde ziyarete açıktır. Beylerbeyi Sarayı’nı hakkıyla gezebilmek için en az iki saat ayırmak gerektiği unutulmamalı.
İskelenin karşı tarafında yer alan Mihrimah Sultan Camii de hem mimarı hem de hakkındaki rivayetler göz önüne alındığında bir Üsküdar gezisinde mutlaka görülmesi gereken adresler arasındadır. Bu cami, 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan için Mimar Sinan’a yaptırdığı küçük boyutlarda zarif bir yapıdır. Mimar Sinan’ın erken dönem eserlerinden olan camiyi, Mihrimah Sultan’a duyduğu hisler arasında köprü kuran hikâyeler eşliğinde görüp gezebilirsiniz.
Kuzguncuk semti, nostaljik sokakları, minik minik dükkanlar aracılığıyla eski zamanlarda yolculuğa çıkaran özgün caddeleri, cumbalı ve rengarenk boyalı tarihi evleri, Cemil Molla Paşa Köşkü, Marko Paşa Köşkü gibi gösterişli yapıları, sinagog, kilise ve camiyi bir arada yaşatan kültürel dokusu ve elbette sahiliyle sadece Üsküdar’ın değil, tüm İstanbul’un en özgün adresleri arasında yer alır. Üsküdar’a gelip de Kuzguncuk’ta bir tur atmadan, özellikle Üryanizade sokağında bir fotoğraf karesi edinmeden dönmek olmaz.
Adım adım sokakları gezilmesi gereken başka bir Üsküdar semti de Çengelköy’dür. Eski zamanları günümüze taşıyan evlerinden her sokak başında karşılaşacağınız sevimli kedilerine, hatta ince belli bardaklarda Boğaz’a karşı çay yudumlayabileceğiniz kafelerine kadar huzur veren bir adrestir Çengelköy. Şeyh Nevruz Camii, Rum Ortodoks Aya Yorgi Kilisesi, Sadullah Paşa Yalısı da semt sınırları içinde yer alan tarihi ve kültürel açıdan önemli, görülmesi gereken mekânlardır.
Eski yazarların, şairlerin huzur bulmak, ilham almak için gittiği bilinen yemyeşil bir alan Fethi Paşa Korusu. Sultantepe semtinden Kuzguncuk Tepesi ve Paşalimanı’na kadar uzanan koru, Boğaz manzarası eşliğinde yürüyüşler yapmak, ağaçlar, çiçekler arasında oksijen depolamak için birebirdir. Üsküdar gezinizin bu bölümünü kahvaltı, öğle veya akşam yemeği organize edebileceğiniz saatlere denk getirebilirsiniz.
Deniz seviyesinden 265 m. yüksekte bulunan Büyük Çamlıca veya Çamlıca Tepesi’nin, eylül ve ekim aylarında göçmen kuşların da görülebileceği özel yerlerden biri olduğunu belirtmeliyiz. Gelin ve damatların düğün sonrasında burada mola vermesi, tepeden görünen Boğaz manzarasını arkalarına alarak fotoğraf çektirmesi de artık gelenekselleşmiş bir ritüeldir. Anlayacağınız Üsküdar’da yapılacak bir gezinin belleklerde iz bırakacak final durağı Çamlıca Tepesi olabilir.
5,357 okunma