YEMYEŞİL DOĞASIYLA RİZE
Coşkun akan dereleri, yaylaları, tarihi kemer köprüleri, dik yamaçlı vadileri, horonu, fıkraları ve şivesiyle ülkemizin en kendine has şehirlerinden biridir Rize. Aniden inen sis ve yağan yağmurun ardından açan güneşiyle bir günde farklı iklimlerin yaşandığı Rize’nin tarihle iç içe geçmiş doğal güzelliklerini yazımızda okuyabilirsiniz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından restore edilen Rize Kalesi, şehri seyretmek için harika bir konumda yer alıyor. İç kale, aşağı kale, dış kale kalıntıları ve surlar olarak toplamda dört farklı bölümden oluşan Rize Kalesi’nin iç kalesi, I. Justinianus (527-565) döneminde, aşağı kalenin ise 13. yüzyılda inşa edildiği düşünülüyor. Dış kale kalıntıları ve surlar, dayanıklılığı ile bilinen ve uzun ömürlü olan, işlemesi kolay yontu taş ve eskiden çimentonun yerine kullanılan Horasan harcı ile inşa edilmiş.
Güneysu ilçesinin yol boyu uzanan çay bahçeleri ve bacasından dumanı tüten evlerinden sonra bir sinema filminin içindeymiş hissi oluşturan Kıbledağı Tepesi’nde bulunan Kıbledağı Camii, denizden 1330 metre yüksekte yer alıyor. Bu konum onu Karadeniz Bölgesi’nin en yüksek camisi yapıyor. Dağ sporları için de uygun bir yürüyüş parkuruna sahip olan Kıbledağı Camii, 1800’lü yıllarda Meşula Mehmet Efendi ve Kuş Ahmed Efendi tarafından ahşap bir mescit olarak inşa edilmiş. Ahşap yapıda olduğu için 1960 yılında çıkan yangında tamamen yanınca, bölge ahalisi zemini büyük düz taşlarla kaplayarak açık hava namazgâhına dönüştürmüş ve ibadethane olarak kullanmış. 2010 yılında İstanbul Üsküdar’daki Kuşkonmaz Camii örnek alınarak projelendirilen Kıbledağı Camii, 2015 yılında yeniden ibadete açılmış.
5. ve 6. yüzyılda ahşap bir yapıyla inşa edildiği tahmin edilen Zil Kale, Fırtına Vadisi’nin yamacında, deniz seviyesinden yaklaşık 750 metre yükseklikte yer alıyor. Dik bir yamaç boyunca uzanan taş basamaklarla girişi sağlanan kalenin içerisinde, gözetleme kuleleri, muhafız odaları ve depo gibi bölümler bulunuyor. Osmanlı döneminde “Aşağı Kale” olarak adlandırılan “Zir Kale”, zamanla “Zil Kale”ye dönüşmüş; ticari ve askerî açıdan önemli olan doğu yolunun gözetlenmesi ve ticaret kervanlarının konaklamasına hizmet etmiş.
1994 yılında millî park ilan edilen Kaçkar Dağları Millî Parkı, Doğu Karadeniz Dağları’nın üç büyük dağı; Üçdoruk (Verçenik), Göller (Hunut) ve Kaçkar Dağları’ndan oluşuyor. Park içerisinde dokuz köy, 33 yayla yerleşimi bulunuyor. Karlı dağların ve krater göllerinin bulunduğu 3992 metre yüksekliğindeki zirveye gitmek çok kolay olmasa da ülkemizin en yağışlı kesiminde bulunmasından dolayı parkı çevreleyen dere ve akarsular benzersiz bir deneyim yaşatıyor. Sekiz adet yürüyüş parkuru ile kampçılık, dağcılık, trekking, piknik için elverişli bir yer olan Kaçkar Dağları Millî Parkı, doğa ve sporseverler için cazibe merkezi.
Çamlıhemşin’deki Ayder Yaylası’nda yer alan Gelintülü Şelalesi, kaynağını yükseklerde erimiş olan kar kümelerinden alıyor. Yaklaşık 1500 metrekarelik dik akışta yemyeşil ladin ağaçları arasından süzülüp gelen bu şelaleye ismini veren şey ise görüntüsünün gelin duvağına benzemesi. Bu görüntünün tamamı en iyi Ayder’in üst kısmında yer alan Huser Yaylası’ndan görülebiliyor. Türkiye’deki en uzun şelalelerden biri olan Gelintülü, 23 metre yüksekten dökülüp Fırtına Deresi’ne kavuşuyor.
Ardeşen ve Çamlıhemşin ilçelerinin sınırları içerisinde yer alan Fırtına Deresi, Doğu Karadeniz’deki en büyük akarsu havzalarından biri olma özelliği taşıyor. Suyunun coşkun aktığı dere, rafting tutkunları için gözde bir merkez. Doğayla baş başa kalmak isteyenlerin uğrak yeri olan derenin çevresinde birçok kafe bulunuyor. Buradan rafting yapanları veya zipline ile derenin diğer kıyısına geçenleri izlemek mümkün.
Çamlıhemşin’in Şenyuva köyünde, Fırtına Deresi üzerinde yer alan, 1696 yılında, moloz ve kesme taş kullanılarak inşa edilen köprü; iki mesnetli, tek gözlü ve yuvarlak kemerli yapısıyla yörenin en eski köprülerinden biri. 40 metre uzunluğunda, 20 metre yükseklikte olan köprü, gelin ve damatların yanı sıra yolu Çamlıhemşin’den geçen herkesin mola verdiği bir yere dönüşmüş durumda.
Atatürk, 1924’te çıktığı yurt gezisi sırasında Rize’ye gelmiş ve Mehmet Mataracı’nın misafiri olarak bu evde kalmış. İl merkezindeki Müftü Mahallesi’nde yer alan bina, Atatürk’ün doğumunun 100. yıl dönümünde müzeye dönüştürülmesi için Mataracı ailesi tarafından İl Özel İdaresine bağışlanarak 1985 yılında Rize Atatürk Evi Müzesi olarak hizmete açılmış. 1921 yılında yapılan konak, iç sofalı plana sahip ve üç katlı. Müzede, Mustafa Kemal Atatürk’e ait bazı eşya, konakladığında kaldığı odası ve bölgeden çıkarılan etnografik eserler sergileniyor.
Ladin ve kayın ormanları ile kaplı olan yayla, çevredeki köylülerin ve şehri gezmeye gelenlerin dinlenme yeri olarak kullanılan turistik bir yer. Bungalovdan yayla evi konseptine, aile pansiyonundan otele pek çok konaklama seçeneğini sunan yayla, şehrin yerlileri için de hafta sonu etkinliklerini geçirebileceği bir yer.
866 okunma