MUTLU EDECEK GÖL MANZARALARI
Mutlu etmeyen bir göl manzarası var mıdır ki? Mavinin yeşile çaldığı, bazen kıyılarını sazlıkların kaplayıp bazen flamingoların toplaştığı, çoğu ağaçlar tarafından kucaklanmış göl manzaraları insan ruhuna ancak ve ancak terapi sağlar. Ülkemiz bu konuda da cennet misali bir varlığa sahip. Ve her birinin fotoğrafına bakmak ayrı güzel, bir gün kıyısında olma hayali kurmak ayrı…
Göller, içine girip yüzmekten çok çevresinde dolaşıp huzur bulmak içindir sanki… Abant Gölü’nün dibini gösteren berraklığı bile en iyi böyle anlaşılabilir.
Denizden bir parçayken, Büyük Menderes Irmağı’nın getirdiği alüvyonlarla Ege’den ayrılıp bir göle dönüştü. Ege’nin bir yanı Bafa’da kaldı…
Göl kıyısından ev almak mı, göl kıyısında doğmak mı? Peki, Trabzon’daki Uzungöl’e bakarak yaş alan bir insan hiç ihtiyarlar mı?
Gölde yüzmek en çok kuğulara yakışır, bir de karabataklara… Sumrulara, balıkçıl kuşlarına, tepeli pelikanlara, saz bülbülleri ve daha nicelerine…
Göl şiiri ile romantik edebiyatın en ünlü sanatçıları arasına girmiş bir edebiyatçı olan Alphonse Marie Louise Prat de Lamartine’den: “Çıt yoktu su üstünde, gök altında, uzakta / Suları usul usul yaran kürekçilerin / Gürültüsünden başka.”
İnsanları deniz olduğuna inandıracak kadar heybetli, gerçekten gölmüş dedirtecek kadar samimidir Van Gölü… İçine kurulmuş adası, bakir kıyılarıyla eşsizdir.
Cengiz Aytmatov’un Beyaz Gemi’de yazdığı gibidir: “Şimşeği çaktıran göktür. Ve göl ebedîdir. İşte budur beni teselli eden…”
1,098 okunma