DÜNYA SANAT TARİHİNİN EN ÜNLÜ PORTRE RESİMLERİ
Kimi ünlü bir kişiliğe, kimi ismi telaffuz bile edilmeyen bir yüze ait… Onları bu kadar değerli yapansa, daha ziyade fırça darbeleriyle o portreleri tabloya dönüştüren ressamlar… Bazı ünlü ressamlar ise kendi portrelerini resmetmişler ve o otoportreler sanatçıya ait bir belge niteliği de taşıdığı için günümüzün en değerli resimleri arasında yer alıyor. Hatta sanat tarihinin ünlü portre resimlerinin büyük bir kısmını otoportreler oluşturuyor. Sizin için portre ve otoportrelerden bir derleme yaptık.
Yeryüzündeki en ünlü porte resim, üzerine hâlâ sayısız teori üretilen Mona Lisa tablosu olsa gerek. Tüm dünyanın Mona Lisa ismiyle bildiği bu portre, Lisa del Giocondo’ya aittir. Tüccar olan eşi Francesco del Giocondo’nun isteği üzerine Leonardo da Vinci tarafından 16. yüzyılda yapılmıştır. Günümüzde Louvre Müzesi’nde “Francesco del Giocondo’nun karısı, Lisa Gherardini Portresi” ismiyle sergilenmektedir.
İnci Küpeli Kız isimli resim yapılırken, amaç poz veren Avrupalı kızın portre resmini yapmak değil giydiği egzotik elbise ve takıyı resmetmekmiş. Kızın kulağındaki takının inci olup olmadığı gibi tartışmalar yaşanırken, resim 2006’da Hollanda halkı tarafından ülkenin en güzel tablosu olarak seçilmişti. Hollandalı ressam Johannes Vermeer’in 17. yüzyılda yaptığı tablo Lahey’deki Mauritshuis’te sergileniyor.
Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun 1943’de yaptığı bu otoportrede kendisini Oaxaca eyaletindeki Tehuantepec’teye ait bir başlıkla görüyoruz. Fakat alnına çizdiği eşi Diego Rivera’nın, bu otoportrede olumlu mu yoksa olumsuz mu yer aldığı net olarak bilinmiyor ve farklı şekillerde yorumlanıyor. Biliyorsunuz Frida ve yine ressam olan eşi Diego karmaşık ilişkileriyle tarihe geçen bir çiftti.
Flaman ressam Peter Paul Rubens’in 1625 yılında yaptığı Buckingham Dükü isimli portrede Buckingham’ın 1. Dükü George Villiers görülmektedir. Dük, bir suikast ile öldürülene dek çok sayıda resim ve portresini yaptırarak ününü artırma yolunu seçmişti. Rubens’e ait portresi ise 400 yıl boyunca unutulmuşken bir sanat tarihçisi tarafından İskoçya’daki Pollok Evi’nde tesadüfen keşfedildi.
Hollanda sanat tarihinin en büyük ressamlarından olan Rembrandt’ın yüzden fazla otoportresi bulunur. Ressamın yaş alma ve yaşlanma halini neredeyse bu otoportreler üzerinden gözlemleyebiliriz. 1606 yılında doğan ressamın 1628 yılında yaptığı bu portresi ise 22 yaşına denk gelir. 1628-1629 yıllarında yaptığı otoportreler ile ünlü ressamı farklı pozlar içinde görmek mümkündür.
Diğer Hollandalı ünlü ressam Vincent van Gogh’un da çalışmalarının çoğunu otoportreler oluşturur, bunun nedeni ise ressamın model için para ödeyememesidir. Şövale Önünde, Fötr Şapkalı, Hasır Şapkalı, Pipolu gibi isimlerle bildiğimiz portreleri aynaya bakarak yaptığı düşünülmektedir. Ressam, yukarıda gördüğünüz 1889 yılına ait otoportreye göre yüz hatlarının sakinleştiğini ama bakışlarının hala endişeli göründüğünü söylemiştir.
15 yaşından başlayarak 90 yaşına kadar kendi portresini yapan bir ressam da Pablo Picasso’dur. Bu otoportrelere bakarken Rembrandt’daki gibi doğal bir yaş takibi yapmanız pek de mümkün olmaz, çünkü Picasso farklı teknik ve biçimler kullanarak yapar otoportrelerini. Yukarıda gördüğünüz portre 25 yaşındaki Picasso’ya aittir, yani 1907 yılında yapılmıştır.
39,026 okunma