Yukarı
Halkbank Kültür ve Yaşam
fade
24028
post-template-default,single,single-post,postid-24028,single-format-standard,eltd-core-1.1.1,flow-ver-1.4,,eltd-smooth-page-transitions,ajax,eltd-blog-installed,page-template-blog-standard,eltd-header-standard,eltd-fixed-on-scroll,eltd-default-mobile-header,eltd-sticky-up-mobile-header,eltd-menu-item-first-level-bg-color,eltd-dropdown-default,wpb-js-composer js-comp-ver-5.4.7,vc_responsive

AYAKKABININ GEÇMİŞİNE DAİR KISA NOTLAR

İlk ayakkabıyı kimin ne zaman giydiği bilinmiyor ancak ilk insanla birlikte bunun bir gereklilik haline geldiğini söylemek mümkün. Mağara devri insanları, taşa toprağa karşı ayaklarını korumak için ağaç kabuklarından, yapraklardan ve hatta hayvan derilerinden ilkel ayakkabılar yaptı ve ayakkabının günümüze uzanan serüveni başlamış oldu. Bu yazımızda ayakkabının kısa tarihine göz atıyoruz.

İlk el yapımı ayakkabı türü

1938 yılında Fort Rock Mağarası’nda bulunan, adaçayı kabuğundan yapıldığı tahmin edilen sandalet, araştırmalara göre bilinen ilk el yapımı ayakkabı türüdür. Ayakkabıya ilişkin en eski bulgunun, M. Ö 8000’li yıllarda yaşayan Amerika yerlilerine ait olduğu düşünülür. Her ne kadar Amerika yerlileri ile bu yolculuk başlamış olsa da ayakkabı konusunda en yaratıcı toplum olarak Mısırlılar görülür çünkü oldukça ilginç bir “kalıp çıkarma” yöntemleri vardır. Islatılmış kumda ayaklarının kalıplarını çıkarıp, bu kalıplarla şekillendirdikleri ham deriden tabana ipler bağlayarak sandalet yaparlardı. Bu ayakkabılar ayağın altını kızgın kumlardan korurken üstünü de kavurucu güneşten muhafaza ederdi. Bir süre sonra bu sandaletler güneşe karşı birer siperliğin ötesine geçti ve statü göstergesi haline geldi. Kadınlar sandaletleri birbirinden farklı ürünlerle süslerken, erkekler de deri kayışlarla değişik motifler yapardı. Ham deri ile başlayan ayakkabı macerası, zamanla yeni malzemeler ile farklı bir boyuta geçti.

İlk çağlarda ayakkabı tasarımı ve malzemesi

Pek çok farklı iklim için ayakkabı çeşidi mevcuttu, haliyle ayakkabı için kullanılan malzemeler de değişiklik gösteriyordu. Kuzey bölgelerde ayakkabılar kalın deriden yapılır, kürk ve samanla desteklenirdi; güney bölgelerinde ise daha çok palmiye yaprakları kullanılırdı. Hatta bazı tasarımlarda dönemin ünlü bitkisi papirüs liflerinden de yapılan sandaletler vardı. Bu tip sandaletleri ilk başta yalnızca din adamları ve Firavunlar giyebiliyordu ancak sonra tüm Mısırlılar tarafından giyildi. Sandalet ile başlayan ayakkabının gelişimi, bambaşka türlerin doğuşuna neden oldu. Örneğin Gotik dönemde poulaines adı verilen uzun ve sivri uçlu ayakkabılar tasarlandı. Uçlarının yarım metreyi bulabildiği bu sıra dışı ayakkabılar, dönemin popüler modellerinden oldu. 17. yüzyıla gelindiğinde artık ayakkabılar “dekore” edilmeye başladı; çeşitli işleme ve dekoratif ürünlerle ayakkabılar bambaşka bir görünüme kavuştu. Bu dönemde, kadın ayakkabıları için toka ve topuk gündeme geldi. Topuklu ayakkabının çıkış hikâyesi oldukça ilginç…

Topuklu ayakkabı ve Leonardo da Vinci

Topuklu ayakkabı ve Leonardo da Vinci arasında nasıl bir bağlantı olduğu merak konusu olabilir. Yapılan araştırmalara göre yüksek topuklu ayakkabıların yaratıcısı Leonardo da Vinci’dir, hikâyesini kısaca anlatalım. Floransa’nın ünlü ailelerinden Medicis ailesinin kızı Catherine bir dükle evlenecekti. Ufak tefek bir kız olan Catherine, boyunun uzun görünmesini istiyordu ancak bunun için ne yapacağını bilemiyordu. Rivayete göre çareyi dönemin ünlü isimlerinden Leonardo da Vinci buldu; Catherine için topuğu olan bir ayakkabı tasarladı. Düğünde bu yeni tasarımlı bir ayakkabıyı gören herkes aynısından giymek için adeta sıraya girdi; kadınlar arasında hızla yayıldı ve günümüzün stilettolarına uzanan topuklu ayakkabı serüveni başlamış oldu.

Marilyn Monroe’nun “İtalyan Hançeri”: Stiletto

1850’lerden 1950’lere kadar topuklar 5 cm’nin altında olurken 1950’li yıllarda Marilyn Monroe ile birlikte tüm dünya ince ve sivri topuklu stiletto ile tanıştı. Adını İtalyan hançerinden alan stilettoyu tasarlayan isim ise İtalyan tasarımcı Roger Vivier’di. Ayakkabının tasarlanma amacı, dönemin ünlü moda tasarımcısı Christian Dior’un elbiselerini tamamlamaktı. 1970’li yıllara gelindiğinde platform ve kare topukların çıkmasıyla birlikte stiletto pek çok tasarımcının elinde tekrar şekillendi kadınların vazgeçilmezleri arasına girdi.

Türk tarihinde ayakkabı kullanımı

Türk tarihinde ayakkabının kullanımı 1900’lü yıllara uzanıyor. Osmanlı’da “takunya” ya da “nalın” olarak anılan topuklu terlikler giyilirdi. Nalın, Osmanlı döneminde ritüellerde, temizlik işlerinde ve bazı törenlerde giyilen özel bir terlik çeşidiydi. Ayakları sudan korumak için tercih edilen bu ahşap topuklu terlikleri hem kadınlar hem de erkekler giyerdi. Tarihte terlik, sadece bu tarz ritüellerin ya da ev ayakkabısı olmanın ötesinde hamam törenlerinin de önemli bir parçasıydı. Terlik ile başlayan hikâye bir süre sonra işe ayakkabı ustalarının girmesiyle bambaşka bir hâl aldı; o yıllarda başlayan ayakkabı işçiliği bugün, 300 yıla dayanan bir gelenek haline geldi.

 6,107 okunma

Derya Ülkar