Evliya Çelebi’nin Küçük İstanbul’u
Yüzyıllar önce yapmış Evliya Çelebi bu benzetmeyi… Büyük seyyah, Trabzon için aynen şu cümleyi kullanmış: “Bu şehre küçük İstanbul denilse yeridir. İrem bağları gibi süslü bir şehirdir burası…” 2010 yılında büyükşehir statüsü alınan Trabzon, Karadeniz’in ikinci büyük şehri olduğu gibi Türkiye’nin de en kalabalık şehirlerinden biridir. Düzenlediğimiz kısa turla sizi bu kez Trabzon’a götürüyoruz.
Trabzon’un Karadeniz coğrafyasını yansıtan kalelerine fotoğraftan bakmak bile insanı başka dünyalara götürmeye yetiyor. Fırtına Vadisi’nde, üç yanı uçurum bir kayalığın üstüne kurulmuş Zil Kale de bunlardan biri… Evliya Çelebi bu kaleden de söz etmiş: “Dağ tarafında cehennem kuyusuna benzer bir derin hendeği vardır ki yetmiş yedi adam girer. Safi kesme kayadır. İçinde camii, muhafazacı evleri, mahzenleri, cebehâneleri vardır.” Kale günümüze kadar tamamı ulaşmamışsa da büyük oranda korunmuş bir yapıdır.
Maçka’da, Altındere köyünde, Altındere Vadisi’ne hâkim konumda Hz. Meryem adına kurulmuş Sümela Manastırı dünya çapında bilinen bir yapı… Sümela, “siyah” demek… Aslında M.Ö. 300’lü yıllarda kilise olarak inşa edilmiş ve bin yıllık bir süreçten sonra manastıra dönüştürülmüş. Hz. Meryem’in yaşamının fresklerle anlatıldığı manastırda şapelleri, gizli geçitle ulaşılan çile odalarını görmek mümkün…
Karadeniz demek büyük oranda yaylalar demektir. Yayla demek de bol oksijene ve saf doğaya karşılık geliyor. Maçka’daki, Akçaabat’taki, Tonya ve Araklı’daki yaylalarıyla Trabzon, yeryüzünün en yeşil ve havası en temiz bölgelerinden biri… Hele bir de temmuz aylarında gerçekleşen şenliklere denk gelirseniz, işte o zaman bölgenin müziğiyle doğasının, horonuyla insanının oluşturduğu renkliliğe tanıklık edebilirsiniz.
Fotoğraftan yansıyan görüntü bir masal diyarını andırıyor ve insana Evliya Çelebi’nin sözünü ettiği “süs”lerden biri de Çaykara ilçesindeki bu Uzungöl olmalı dedirtiyor. Burası yaşlı ormanlarla çevrili bir göle, sayısı 60’ı geçen endemik bitkinin ve 250 kuş türünün barındığı bir doğaya sahip. Doğal Sit Alanı ve Tabiat Parkı ilan edilmesi de elbette kaçınılmaz olmuş. Turistik bir yer olan Uzungöl’de konaklama tesislerinin bulunduğunu da belirtelim.
Bunun kısa bir tur olacağını yazının başında söylemiştik. Kaldı ki Trabzon’u anlatmak için sayfalar da yetmeyecektir. 18 tane ilçesi bulunan ve denizi ayrı karası ayrı bir dünya olan şehri gezmek için bir haftanızı ayırmanız gerekebilir. Yine de kentin genel görüntüsünü zihninize kazımak ve güneşi batırmak için sadece Boztepe’ye gitmek bile sizi fazlasıyla mutlu etmeye yetecektir.
Şehrin merkezinde bulunan Taşhan, 16. yüzyılda yapılmış iki katlı avlulu bir yapı… Bu tarihi ve turistik han Trabzon’un genelindeki hanlardan, bedestenlerden sadece bir tanesi… 18. yüzyılla tarihlenmiş Vakıf Han ve Alaca Hanı görmenizi de özellikle tavsiye ediyoruz. Yüzyıllar önce hamam olarak inşa edilmiş ve şehrin farklı noktalarına dağılmış eski yapılar da ziyaretçi ağırlamaya devam ediyor.
Dokumacılığın oldukça gelişmiş olduğu bu şehre yolunuz düşerse el tezgâhlarında üretilen, kadınların başlarına ya da bellerine bağladıkları keşan ve peştamallardan, saf yünden örülmüş çoraplardan, pamuk ipliğiyle yapılmış şallardan almayı düşünebilirsiniz. Bunlar dışında adına “hasır bilezik” de denen ve 31-32 mikron inceliğindeki altın veya gümüş tellerin örülmesiyle yapılan Trabzon bileziği de yörenin en meşhur kültürel ögeleri arasındadır.
Etten daha fazla sebzenin, çeşitli otların hüküm sürdüğü bir mutfak kültürü var Trabzon’un ve Karadeniz denince akla ilk gelen lezzetleri barındırıyor. Çay, fındık, mısır… Mısır unundan yapılmış kuymak, turşu kavurması, hamsi buğulama, karalahana ile yapılan her şey… Ama illa ki taş fırında pişirilen ve uzun süre taze kalabilen şişman bir Trabzon ekmeği…
4,028 okunma