8 MADDE İLE SİNEMANIN TARİHİ
İlk gösterime giren filmden itibaren kitlelerin yoğun ilgisini çekmeyi başaran sinema, 20. yüzyılın en önemli icatlarından biri. Kamera aracılığıyla elde edilen görüntüleri şeritle dizilen kadrajlarla beyaz renkli perdeye yansıtan makineler, kitlelerin yedinci sanat olarak adlandırılan sinema sektörü ile tanışmasını sağladı. Henüz yüz yıldır hayatımızda olan bu teknoloji, gündelik hayatımızın vazgeçilmez eğlence aracına dönüşmüş durumda. Yediden yetmişe herkesin en sevdiği etkinliklerden olan sinemanın tarihini yazımızda okuyabilirsiniz.
1891 yılında Amerika’da Thomas Edison ile yardımcısı William Kennedy Laurie Dickson’ın geliştirdiği “Kinetoscope” prototipi ilk film görüntüleme makinelerinden biridir. Cihazın üst kısmında bulunan bir delikten hareketli resimlerin izlenebildiği bu makine, aynı zamanda sinematik projeksiyon aletlerinin de temelini oluşturmaktadır.
Kineteskoptan (kinetoscope) aldıkları ilhamla 1892’de “sinematograf”ı geliştiren Fransız Lumiere kardeşler, 1895’te geliştirdikleri bu makinenin patentini aldılar. Sinematograf ile kaydettikleri “Arrival of a Train at La Ciotat” isimli filmin gösterimini Paris’te bir kafede gerçekleştirdiler. Sinemanın başlangıcı olarak kabul edilen bu film; Lumiere kardeşlerin sinema tarihinin ilk film yapımcısı unvanını almasını da sağlamıştır.
Lumiere kardeşlerin filmi, 15 kare hızında çekilmiş ve 55 saniye sürmüştür. Edison’un kaydettiği ilk kayıtlar sirk ve vodvil gösterilerine aitken, Lumiere kardeşlerin filmi gündelik hayat ile ilgili olduğu için daha çok belgesel niteliğindedir. Lumiere kardeşlerin “Sinematograf”ı yaklaşık 10 kilogram ağırlığındaydı. Kolay taşınabilmesi sayesinde Paris’teki birçok mekânda filmlerinin gösterimini sağlayan kardeşlerin ismi sinema tarihine kazınmış oldu.
Sadece birkaç dakika süren ilk filmler hem sessiz hem de renksizdi. Sinemanın renkli hâle gelmesi 1902’de şablonlama yöntemi ile gerçekleşti. Her kare tek tek elle boyandığı için uygulanabilir olmayan bu sistem, 1906’da George Albert Smith’in geliştirdiği “Kinemacolor” ile ilk film renklendirme tekniğinin başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlamıştır. Bu teknik sayesinde yeşil ve kırmızı renkler özel filtrelerden geçiyor ve iki aşamada renklendirme sağlanıyordu.
George Albert Smith’in 1908 yapımı “A Visit to the Seaside”, sinema tarihinin ilk renkli filmi olurken; renk spektrumunda meydana gelen sapmalar ve aksaklıklar 1932’de Tecnicolor Şirketinin üç renkli filtreyi geliştirmesiyle yıllar sonra ancak son bulabilmiştir. Bu filtre ile çekilen ilk film, Walt Disney’in “Flowers and Trees” isimli animasyonudur, ilk canlı sinema filmi ise 1934’te çekilen “The Cat and the Fiddle” olmuştur.
Teknik olarak sürekli kendini geliştiren sinema endüstrisi, senaryo ve hikâye oluşturma açısından da gelişmeler göstermiştir. Fantastik sinema ve bilim-kurgu filmlerinin yönetmeni Fransız Georges Melies, sinemanın gerçekliği yeniden kurgulama yeteneğini kullanan ilk yönetmen olmuştur. Lumiere kardeşlerin film gösteriminden çok etkilenen Méliès, 1892-1912 yılları arasında Montreuil’da kurduğu stüdyosunda yüzlerce film üretmiş; Londra, Barselona, Berlin ve New York’ta yüzlerce film gösterimi gerçekleştirmiştir.
Sinemanın sese kavuşması 1925’te Warner Bros’un icat ettiği “Vitaphone” ile olmuştur. 1927’de ilk sesli film “The Jazz Singer” gösterime girmiş ancak ses ile görüntünün senkronize olamamasından sebep saniyede 15 tane olan görüntü sayısı, saniyede 24 kareye yükseltilerek standartlaştırılmıştır. 1930’lu ve 1940’lı yıllar arasında haftada iki kez sinemaya gitmek artık normal bir rutin hâline gelmiş, sinema endüstrisi milyon dolarlar kazanan bir sektöre dönüşmüştür.
Ülkemizin ilk sinema filmi Osmanlı döneminde, Fuat Uzkınay’ın “Ayastefanos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı” adlı belgesel kaydıdır. 14 Kasım 1914’te gösterime giren filmin günümüze ulaşan hiçbir kopyası bulunmamaktadır. Gelişen yeni teknolojiler sayesinde hem üretilen sinema filmlerinin görsel dinamikleri değişmiş hem de büyük bütçelere gerek kalmadan bağımsız sinema filmleri de seyircileriyle buluşarak hayatın tüm renklerini içine alan bir sanat dalına dönüşmüştür.
7,931 okunma