Yukarı
Halkbank Kültür ve Yaşam
fade
31902
post-template-default,single,single-post,postid-31902,single-format-standard,eltd-core-1.1.1,flow-ver-1.4,,eltd-smooth-page-transitions,ajax,eltd-blog-installed,page-template-blog-standard,eltd-header-standard,eltd-fixed-on-scroll,eltd-default-mobile-header,eltd-sticky-up-mobile-header,eltd-menu-item-first-level-bg-color,eltd-dropdown-default,wpb-js-composer js-comp-ver-5.4.7,vc_responsive

OSMANLI’DA VEGAN SUFİLER: ETYEMEZLER

Osmanlı topraklarında farklı inanç ve yaşam biçimleri bir arada var olurken, sufiler içsel yolculuklarında doğaya ve canlılara özel bir saygı gösteriyordu. Bazı sufiler, et yemeyi reddederek yalnızca ruhsal arınmayı değil, bedenlerine de hafiflik ve ahlaki bir duruş katmayı tercih ediyordu. “Etyemezler” lakabı hem onların yemek alışkanlıklarını hem de mistik disiplinlerini ifade ediyordu. Bu sufiler için yemek, sadece bedenin ihtiyacı değil, ruhun da beslenme ritüeliydi; bitkisel beslenme ise doğaya uyumun bir sembolüydü. Yazımızda, et yemeyi reddeden sufilerin anlayışına yakından bakacağız.

1#

Etyemez adı, genellikle gıybet etmekten kaçınanlar için düşünülse de bir taraftan Türklerin eski dinleri arasında yer alan Budizm ve Manihaizm’in etle ilgili inançlarını, diğer taraftan da Budizm ve Manihaizm’i kapsayan Hint-İran mistisizminden etkilenmiş, dünyayı umursamayan Kalenderîleri çağrıştırmaktadır. Nefsin isteklerine gem vurmayı amaçlayan bu sufilerden bazıları, etin huyu kötüleştireceğine inanarak et, bal ve peynir gibi hayvansal gıdaları yemekten sakınmış ve bu nedenle “Etyemezler” olarak anılmıştır.

2#

Bu manevi ve fiziksel disiplin anlayışı, onların Anadolu kırsalındaki faaliyetlerini ve zaviye kurulumlarını da şekillendirmiştir. Etyemezler, konargöçer Türkmen kitleleri arasında hem İslami düşünceyi hem de kendi mistik görüşlerini yaymak için çaba göstermiştir. Bozok, Ankara, Sivas, Kastamonu, Kütahya ve Samsun’daki köyleri kurarken; Bozok ve Sivas’ta zaviye (küçük tekke) inşa etmişlerdir. Bu zaviyeler, onların manevi eğitim verdikleri ve halk arasında ahlak, disiplin ile doğaya uyumlu yaşam öğretilerini yaydıkları merkezler olmuştur. Böylece yaşam tarzı ve öğretileri, Anadolu kırsalı ve bazı şehirlerde kurdukları zaviyeler aracılığıyla günümüze kadar iz bırakmıştır.

3#

Sivas’a bağlı Etyemez köyünün kurucusu olduğu rivayet edilen Etyemez Baba, Horasan kökenli bir derviş olarak İpek Yolu üzerindeki stratejik bir alana yerleşmiş ve fikirlerini yaymak amacıyla burada bir zaviye inşa etmiştir. Köy, Baba’nın etrafındaki Türkmenlerin zaviye çevresine yerleşmesiyle oluşmuştur. Rivayetlere göre, et yememesine rağmen gelip geçenlere et ikram ettiği için bu ismi almıştır. Başka bir rivayete göre ise fakir bir aile, çocuklarının tek koyununu buradan geçen bir dervişe ikram etmiş; çocukların ağlamasına dayanamayan derviş koyunu tekrar diriltmiştir ve bu kerametinden dolayı Etyemez Baba adıyla tanınmıştır. Baba burada ölmüş ve muhtemelen zaviyesinin bulunduğu yere defnedilmiştir.

4#

Bu rivayetler, Baba’nın mezarının etrafında oluşan kültürel ve ritüel pratiklerin temelini de açıklamaktadır. Sivas’taki Etyemez köyünde, eski Türkler tarafından uygulanan ıdık/ıduk geleneği (kansız adak), Etyemez Baba’nın mezarında hâlen sürdürülmektedir. Bu ritüeli Baba’nın soyundan geldiğine inanılan muskacı-türbedar gerçekleştirir; mezarı temizler ve perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde ateş yakar. Mezardan alınan toprak muska hâline getirilip nazardan korunmak veya ev ve ahır kapılarına asılmak için kullanılır. Ayrıca kötü rüya görenler, evlenmek isteyen ama evlenemeyenler veya kaza geçirenler de Baba’dan yardım ister; yağmur duası için toplu olarak mezarına çıkarak niyazda bulunurlar.

5#

Bozok ve Ankara’daki Etyemez Şeyhler köylerinin kurucuları, Etyemez Baba’yla aynı tasavvufi anlayışa sahip dervişlerdir. Bölgedeki Türkmen nüfusun yoğunluğu, dervişlerin onlarla hareket ettiğini göstermektedir. Bozok sancağında Yusuf Abdal, Üryan Abdal ve Sarı Abdal gibi köy isimlerinin çokluğu, bölgedeki dervişlerin çokluğuna işaret eder. Rivayete göre, köye gelen bir dervişe ikram için kuzu kesilir; yavrusunun kesilmesine dayanamayan derviş kuzuyu diriltir ancak kemiklerinden biri eksik kaldığı için kuzu topal kalır ve derviş nefsine et yemeyi yasaklar.

6#

Bu örnekler, Osmanlı Dönemi öncesi ve sonrasında Etyemez isimli sufilerin çokluğunun, aynı anlayışın geniş bir çevrede benimsendiğini göstermesi açısından önemlidir. Etyemezler, nefsin isteklerini yok sayıp dünyevi kolaylıklardan uzak durarak, biyolojik ölümden önce ruhsal ölümü deneyimlemeyi benimsemiş ve manevi arınmayı hedeflemişlerdir. Böylece Etyemezler, yalnızca bir isim değil, derin bir tasavvufi anlayış ve disiplinin simgesi olarak Osmanlı topraklarındaki mistik yaşamda kendine özgü bir yer edinmiştir.

 77 okunma

Derya Ülkar