
TÜRK RESİM SANATINDA BİR MİHENK TAŞI: FEYHAMAN DURAN
Türk resim sanatının öncü isimlerinden Feyhaman Duran, kendine özgü tekniğiyle bir dönemin ruhunu tuvallerine taşımakla kalmamış, eğitmen kimliği ile yeni ressamların yetişmesinde yol gösterici olmuştur. Sanata olan tutkusu onu İstanbul’dan Paris’e, oradan da Türk resim tarihinde unutulmaz bir yere taşımıştır. Yaşamı boyunca hem üreten hem de öğreten bir ressam olarak büyük bir miras bırakan sanatçının yaşamını yazımızda okuyabilirsiniz.

1886 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Feyhaman Duran, henüz altı yaşındayken babası Şair Süleyman Hayri Bey’i kaybeder. Babasının ona bıraktığı en kıymetli miras, büyüdüğünde okuması için kaleme aldığı 141 beyitlik bir öğüt şiirdir. Babası bu şiirde, evladına aktarabileceği tüm yaşam rehberini satırlara döker; kendi hayat görüşünü, inançlarını ve değerlerini anlatarak iyi bir insan olabilmesi için nelere dikkat etmesi gerektiğini vurgular. Şiir şu dizelerle başlar:
“Feyhamanım beni dinle imdi
(Feyhamanım, beni dinle şimdi)
Zikret Allah’ını, Peygamberini
(Söyle Allah’ını, Peygamberini)”

Annesini de kaybettikten sonra dedesi tarafından büyütülen Duran, annesinin vasiyeti üzerine Mekteb-i Sultanide (Galatasaray Lisesi) eğitimine başlar. Burada Batı kültürüyle tanışır, Fransızcayı akıcı bir şekilde öğrenir ve okul müdürü Abdurrahman Şeref Bey’in desteğiyle kara kalem portreler çizer. Çini mürekkebi, yağlı boya ve hat sanatıyla ilgilenir.

Altıncı sınıfı bitirdikten sonra çalışma hayatına atılan Feyhaman Duran, bir süre Babıalide kâtiplik yapar. 1907 yılında okuluna geri dönerek Fransızca güzel yazı öğretmenliğine başlar ve bu dönemde Tevfik Fikret’le dostluk kurar.

1910 yılında Osmanlı devlet adamlarından Abbas Halim Paşa ile tanışan Duran, onun yönlendirmesiyle resimle iç içe bir hayata adım atar. Paşa, Duran’a ailesinin portrelerini yaptırır ve onu Paris’e gönderir. Burada önemli ressamlardan ders alır, tekniğini ve anatomi bilgisini geliştirir. 1914’te I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla Paris’te bulunan birkaç Türk öğrenciyle birlikte Rusya üzerinden zorlu bir yolculukla İstanbul’a döner. Tüm yaşamı boyunca mütevazı ve saygılı bir karaktere sahip olan Duran, eğitimini üstlenen Abbas Halim Paşa’nın gönderdiği paranın yalnızca gerektiği kadarını harcar; biriktirdiği miktarı ise İstanbul’a döndüğünde Paşa’ya iade eder.

1915-1918 yılları arasında yayımlanan Harp Mecmuası için savaş resimleri çizer. Yaptığı portreler ve özgün tekniğiyle dikkatleri üzerine çeken Duran, 1916’da katıldığı Galatasaraylılar Sergisi’nde Dr. Âkil Muhtar’ın Portresi adlı eseriyle gümüş madalya ve Zikr-i Cemil (Güzelliği Anma) Ödülü kazanır.

1919 yılında kadınlara güzel sanatlar eğitimi vermek amacıyla İstanbul’da kurulan İnas Sanayi-i Nefise Mektebinde resim öğretmenliği yapacak biri arandığında, Türk resim tarihinin ilk kadın ressamlarından Mihri Müşfik Hanım, Feyhaman Duran’ı önerir. Duran, bu okulda 1951’de emekli olana kadar öğretmenlik yapar ve pek çok genç sanatçının yetişmesine katkı sağlar. 1921 yılında yeni bir tüzükle “Türk Ressamlar Cemiyeti” adını alan Osmanlı Ressamlar Cemiyetinin kurucu üyeleri arasında yer alır. 1922 yılında ressam Güzin Hanım ile evlenir; çift, bir süre Baltalimanı ve Beylerbeyi’nde yaşadıktan sonra Güzin Hanım’ın ailesinden kalan Süleymaniye’deki eve taşınır. Günümüzde bu ev, Feyhaman Duran Kültür ve Sanat Evi olarak yaşamaktadır; sanatçının kişisel eşyaları, atölyesi ve eserleri burada sergilenmektedir.

1939 yılında değerli ressamlarımız İbrahim Çallı ve Ayetullah Sümer ile İsmet İnönü’nün portresini yapmak üzere Ankara’ya davet edilir. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün ardından kendi izlenimlerine ve mevcut fotoğraflara dayanarak onun pek çok portresini yapar. Bu eserler hem resmî hem de kişisel gözlemleri ustalıkla birleştiren çalışmalardır.

Öğrencilerine her zaman sevgi dolu, anlayışlı ve yumuşak bir tavırla yaklaşan Feyhaman Duran, emekliliğinin ardından portre çalışmalarından uzaklaşarak daha çok doğa manzaralarına, peyzajlara ve özellikle çiçekli natürmortlara yönelir. Sanatçının bilinen son eseri, 1968 yılında yaptığı bir çiçek tablosudur. Yaşamının son iki yılında giderek artan görme problemleri nedeniyle fırçasını elinden bırakmak zorunda kalan Duran, Türk resim sanatının öncü isimlerinden biri olarak 6 Mayıs 1970 tarihinde İstanbul’da hayata veda eder.
110 okunma